Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, İsrail'in Filistin saldırılarıyla ilgili "Biz nasıl Karabağ'a girdiysek, nasıl Libya'ya girdiysek bunun benzerini aynen onlara da yaparız. Yapmamak için hiçbir şey yok" demişti. İsrail Dışişleri Bakanı Yisrael Katz da sosyal medya hesabında, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı hedef alan bir paylaşım yapmıştı. İsrail Dışişleri Bakanlığı’ndan yapılan açıklamada "Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın İsrail'i işgal etme tehditleri ve tehlikeli söylemleri ışığında, Dışişleri Bakanı Israel Katz diplomatlara Türkiye'nin kınanması ve bölgesel ittifaktan çıkarılması talebiyle tüm NATO üyeleriyle acilen temasa geçmeleri talimatını verdi" denildi. Emekli Tuğgeneral Prof. Dr. Esat Arslan, İsrail'in bu çağrısı ile bölgedeki son durumu Samimi Haber'e değerlendirdi.
Oryantalizmin boyutunu gözler önüne seriyor
Emekli Tuğgeneral Prof. Dr. Esat Arslan "Kuşkusuz "Türkiye, Kuzey Atlantik İttifakı'ndan (NATO) çıkarılmalıdır.” ısrarlı istem ve kararlılık gösterisi doğrudan İsrail Siyo-Nazi yönetiminin ve ABD-İsrail dehşet ve vahşet ortaklığının müşterek bir büyük hedefidir. Sadece dünya beşten büyüktür değil dünyanın ABD’den büyük olduğunu her vesileyle dile getiren Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Dağlık Karabağ ve Libya'da olduğu gibi İsrail'e "girmeye" hazır olduğuna ilişkin sözlerine karşı bir karşı koyma refleksidir. Ancak bu konuda makul İsrail vatandaşlarını doğrudan suçlamamak gerekir. Ankara merkezli üretilen politikalarda bu husus önemli bir ilkedir. Ancak "Türkiye, Kuzey Atlantik İttifakı'ndan (NATO) çıkarılmalıdır.” karşı koyuşu Hollanda parlamento seçimlerinde lider olarak çıkan aşırı sağ Özgürlük Partisi'nin (PVV) Genel Başkanı Geert Wilders tarafından açıklanması son derece manidardır. Oysa anımsayalım, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın gayretleri ve tüm müttefik üye ülkelerin muvafakatiyle yeni NATO Genel Sekreteri olarak ilan edilen eski Hollanda Başbakanı Mark Rutte'nin arkasında duruştan sonra olması materyalist bir felsefe üzerine bina edilen oryantalizmin bir önemli boyutunu gözler önüne sermektedir. Bu duruşun Hollanda eski Başbakanı Mark Rutte’nin uzun bir süreden sonra Türkiye’nin desteklediği politikacı konumuna yükselmiş olduğu bir ortamda oluşması ilginçtir." dedi.
Bütün mesele yangını tüm Ortadoğu’ya yaymak!
"Sizce İsrail ABD’ye mi yoksa sahip olduğu nükleer silahlara mı daha çok güveniyor?sorusuna "Bir durum tespiti yapmakta yarar var sanırım. Aralarında eski Mossad şefi Tamir Pardo, eski Genelkurmay Başkanı Dan Halutz, eski Savunma Bakanı Moşe Yaalon, eski Ulusal Güvenlik Konseyi Başkanı Uzi Arad’ın da bulunduğu İsrailli üst düzey isimler, ABD Kongre liderlerine mektup yazıp "Netanyahu, İsrail için varoluşsal bir tehdittir” uyarısında bulunmuştur. Bu girişim üzülerek ifade etmek gerekir ki 4. Kez ABD kongresinde konuşan Netenyahu’ya Temsilciler Meclisi Başkanı Mike Johnson tarafından yapılan davetin geri çekilmesini sağlamadığı gibi, ne de Bibi’nin ambiyansını bozabilmiştir." yanıtını veren Emekli Tuğgeneral Prof. Dr. Esat Arslan sözlerine şöyle devam etti:
"İkinci konu ise gerek Hizbullah gerekse Hamas-İsrail Savaşları göstermiş ve ayrıca hedeflemiş olduğu özellikle hunharca sivil halk üzerine yapılan dehşet ve vahşet ortaya koymaktadır ki, bunca deneyimden sonra İsrail kendi gücüne güvenmeyi kavramıştır. Bir farkla İsrail her ne pahasına olursa olsun kendi bekası için ABD Silahlı Kuvvetlerini daha doğru ifadeyle ABD Merkezî Kuvvetler Komutanlığı (CENTCOM)’nı her ne pahasına olursa olsun İran ile angaje etmeye çalışmaktadır. İkinci ayırıcı özellik ise İsrail toprakları olarak betimlemeye çalıştıkları arazi dikkat buyurunuz bir vatan toprağı değil, İsrailliler tarafından işgal edilmiş topraklar (Arazi Muhtelle)’dir. Bütün çaba, ABD ‘yi savaşın içine çekebilmek ve İran ile karşı karşıya getirebilmektir. Arap Baharı adı altında bölgedeki tüm devletlerin kullanıldığını bu arada belirtelim. Bütün mesele yangını tüm Ortadoğu’ya yaymak ve oradan dünyaya yayabilmektir."
Hizbullah-İsrail savaşı ne gösteriyor?
İsrail’in Lübnan Hizbullah’ına saldırı planları üzerinden Arz-ı Mev’ud hedefi ve Türkiye’yi ilgilendiren kısmını göz önüne alırsak bu bağlamda "İsrail jeopolitik ve jeo stratejik literatüre arz-ı mev’ud üzerinden yeni bir kavramsal çerçeveyi teo-politik (ilahiyatın/inancın etkilediği politika) kavramını egemen kılmaya çalışmaktadır." açıklamasını yapan Arslan, "Anımsanılacağı üzere siyaset biliminde politik kararları etkileyen alanları şöylece tanımlanabilir.
- Jeopolitik (coğrafyanın etkilediği politika)
- Ekopolitik (ekonominin etkilediği politika)
- Sosyopolitik (toplumun etkilediği politika)
- Teopolitik ise ilahiyatın/inancın etkilediği politika olmaktadır.
Bir kişi / devlet alacağı kararı, rasyonel verilere, kâr-zarar hesabına, jeopolitik vb. gerekçelerle değil de dini inanç, dini kurallar etkisinde kalarak alıyorsa, bu kişi/devlet ‘teopolitik’ bir karar almış demektir. Bu da tam İsrail’e özgü bir tutumdur. Diğer bir deyişle Ortadoğu’da bunun adı İsrailiyat’ın etkilediği politikadır. Tam da İsrail’in yaptığı budur. " şeklinde kunuştu.
"Lübnan’daki Savaş Gazze gibi mi olur? Şeklinde bir soru soracak olursanız, "Olmaz." ifadelerini kullanan Prof. Dr. Esat Arslan, "Lübnan açısından durum apaçık ortadadır ancak İsrail açısından da durum çok farklı değildir. Savaş İsrail’e ekonomik açıdan zaten hiçbir şey katmamıştır bu zaten bellidir lakin politik açıdan da durum İsraillin aleyhine gelişmiştir. Yöredeki Müslümanlar basta olmak üzere bütün Müslümanları Yahudi karşıtı yapmıştır. Avrupa’da da İsrail ve Yahudi karşıtlığının artmasına neden olmuştur. Birleşmiş milletlerin de yaptığı açıklamalar nezdinde değerlendirmek gerekirse resmen uluslararası hukuku çiğnemiştir. Askerî açıdan durumun İsrail için daha da facia olacağını dikte ettirmektedir.
Hizbullah yok edeceğim diye girişilen operasyonlar sonucunda yarısından fazlası kadın ve çocuklardan oluşan insanların hayatlarına mal olmaktadır. Bu bir gerçektir. Özellikle 2006 Hizbullah-İsrail savaşı göstermiştir ki, Lübnan’ın güneyi yerle bir edilmiş, Birleşmiş Milletler gözlemcileri dahi katledilmiş ancak Hizbullah’a elle tutulur bir zarar dahi verilememiştir, aksine İran, Suriye ve Lübnan halkı arasında popülerliği artmıştır.
Sonuç olarak İsrail de Lübnan gibi ekonomik, askeri ve politik olarak bu savaştan son derece yara alarak çıkmıştır somut olarak hiçbir şey elde edememiş ve kazanamamıştır. Yine aynı durum tecelli edeceğini şimdiden söyleyebilirim." yorumunda bulundu.