Kandil’de ‘fesih kongresi’ hazırlıkları... ÖCALAN İÇİM İMRALI’DA VİLLA MI YAPILIYOR?

Abone Ol

Aslında bu yazının başlığı soru değil, doğrudan bilgiyi aktaran cümleydi. Ancak küçük de olsa, aldığımız bilginin tersinin doğru olma olasılığı, oraya soru işareti koymamızı gerektirdi.
Şu günler, dünyada ve Türkiye’de köklü değişimlere işaret olabilecek “ön görüntülerin” yaşandığı önemli günler.

CHP’deki sarsıntılar, Suriye’deki dönüşüm, Gazze’deki kırım, ABD’nin öngörülemez bir zorbanın eline geçmesi… Bugünkü konumuz bunlar değil, ancak bir tarafından bu konularla bir şekilde ilgili/ilintili bir konu: PKK’nın silah bırakması ve kendini lağvetmesi konusu… Kuşlar bu konuda son günlerde bol miktarda havadis getirmeye başladı…

Bu yeni “çözüm” sürecini öncekilerden ayıran en önemli fark, her şeyin aşırı gizlilik içinde yürütülüyor olması. Örgüte yakın mahfillerden ulaşan kulislere bakılırsa, bu gizlilik, bu kez “çözüm”ün gerçekleşeceğinin de işareti.

Ancak tüm bu özenli gizliliğe karşın, yine dışarıya bilgiler sızmıyor değil. Bugün bu bilgilerden çarpıcı birkaçını sizlere aktaracağım. 

Şu aktaracağım kulisi “bilgi” değil, “iddia” diye yazayım en iyisi: Abdullah Öcalan için İmralı’da villa tipi bir konut yapılmasına karar verilmiş. Süreç başarılı bir sonla taçlandığında, devletin lütfu bağlamında hapishaneden “ev hapsine” çıkarılması öngörülen Öcalan’ın bundan sonra yaşayacağı yer, duruma bakılırsa yine İmralı olacak. Ancak; “Ev hapsini neden İmralı’da geçirecek?” şeklinde olası bir soruya peşinen yanıt verelim: Yetkililer; “Öcalan’ın güvenliğini İmralı’dan başka yerde, başka türlü tam anlamıyla sağlayamayız” kanaatine vardıklarından, PKK liderine adada bir konut yapılmasına karar verilmiş. 

Malum, Öcalan, PKK’nın üç kanadına; Kandil, Avrupa ve Suriye’ye üç mektup göndermişti. Mektubu alan her üç adres de oldukça olumlu bakıyor “sürece”. 

KANDİL FESİH KONGRESİ TOPLAYACAK

Yalnız, sadece Kandil’in; “Silah bırakıp örgütü lağvetme kararını tek başımıza alamayız, bunu yapamayız. Son kez kongremizi toplayacağız, kongrede silah bırakma ve örgütü lağvetme kararı alacağız, ardından bunu açıklayacağız” diye cevap verdiği, başka bir deyişle kendine böyle bir “yol haritası” çizdiği söyleniyor.

“Fesih kongresinin”, Öcalan’ın çağrısından sonra toplanmasının planlandığı söyleniyor.

Tüm bunlara karşın, Kandil’in, Öcalan’ın çağrısı yönünde bir kongre kararı alacağına kesin gözüyle bakılıyor. Keza, bu satırlar yazıldığı dakikalarda, PKK Yürütme Komitesi Üyesi Duran Kalkan’ın; “Önder Apo demokratik değişim ve dönüşüm konusunda son derece net ve kararlı. Biz de kararlıyız. Önder Apo’nun kararlarına hep uyduk, kesinlikle yine uyacağız” şeklinde bir açıklama yaptığı ajanslara düştü.

DEM heyetinin, görünmeyen kısmı görünen kısımlarından daha çok olan Irak ziyaretinin ardından, “çağrı”dan önce bir kez daha İmralı’ya gitmeleri zaten gündemdeydi. Bu ziyaretin önümüzdeki haftanın ilk gününden itibaren, izleyen birkaç gün içinde gerçekleşeceği neredeyse kesin gibi.

Duruma ve ulaşan bilgilere bakılırsa Öcalan, “çağrı”yı Mart’a bırakmayabilir; Şubat’ın son bir-iki günü içinde yapabilir. 

“Süreç” başladığından bu yana birçok kişinin aklında şu soru var: “PKK terör örgütü, silahlı teröristlerinin hemen tamamı Türkiye içinde temizlenmiş olsa da, tarihinin en güçlü, en avantajlı dönemini yaşıyor. Suriye’de fiilen yönettiği bir toprağı, on binlerce tır dolusu her türden silahı; İsrail, ABD, Fransa ve diğer birçok ülkeden sağladığı çok yönlü sınırsız desteği var. Durum böyleyken, bir örgüt 40 yıllık kanlı bir mücadelenin ardından kendini niye durup dururken lağvetsin? Devlet Bahçeli’nin hatırını kıramadıklarından değil her halde?”

Aslında yerinde bir soru bu. Ancak Türkiye’de medyanın çoğunluğu iktidara uygun söylem içinde, kalanı da öyle ya da böyle PKK’nın fikrine, durduğu siyasi/ideolojik çizgiye, kapsadığı alana, girdiği uluslararası ilişkilerdeki taraflara vs. bir şekilde “yakın” olunca, özellikle böyle bir hayati konuda asıl sorulması gerekenler zihinlerde geriye itilebiliyor.

Bu sorunun çok yönlü, çok şıklı yanıtları var. Önem sırasına bakmaksızın sıralayalım:

FARE GİBİ DEĞİL, KRAVATLI POLİTİKACI GİBİ YAŞAMAK!

Bir: PKK, sanıldığının aksine, artık Suriye ve Irak’ta bile eleman devşirmekte zorlanıyor. Bunun kendi içinde; gençlerin internet dünyasında giderek benmerkezci hale gelmesi, Türkiye’nin çok yönlü önlemleri, giderek daha çok sayıda PKK’lı teröristin etkisiz hale getirilmesi, ölmeyip de sağ kalanların mağara ya da tünellerin insanlık dışı koşullarında yaşamaktan bıkması gibi nedenleri var.

“SAVAŞ DEĞİL, SİYASET ZAMANI”

İki: Örgütün kendi içindeki iletişim ve anlayışında değişen, bir de şu oldu: Öcalan’ın son dönemde sık sık; “Silahlı mücadele miadını doldurdu, siz siyaset yapacaksınız” demesi, öteki koşulların/gerekçelerin üstüne, örgütün üst ve alt kadrolarında, silahlı ve kanlı koşullardan yeni bir ortama/koşula geçişin psikolojik/düşünsel alt yapısını hazırladı. Bu söylem, örgütte, savaşla kazanamadıklarını siyaset yoluyla kazanacakları düşüncesi/beklentisi doğurdu.

Üç: PKK’nın kendi içindeki iletişim/propaganda ağında, aslında silah bırakma ve örgütü lağvetmenin, bir bitiş değil, başlangıç olduğu, hedeflerine ulaşmaya böylelikle daha da yaklaştıkları tezi işleniyor. 

SÜRECİN PÜF NOKTASI SURİYE

Dört: Türkiye’de konuyla ilgili haberlerde aktarıldığının tersine, PKK’nın Suriye kolu ile Şam yönetimi arasında varılan bazı uzlaşmalarda, bir tür federasyon yapısının öngörüldüğü, yani PKK’nın bir “toprak sahibi olduğu” yönünde haberler terör örgütüne yakın haber organlarında yayılıyor. Aslında PKK’nın silah bırakması sürecinin merkezinde, püf noktasında Suriye bulunuyor… PKK’lılardan oluşan Suriye Demokratik Güçleri’nin birliklerini dağıtmadan, “kendileri olarak” Suriye ordusuna katılacağı da bir başka iddia. Aslında bu, iddia olmaktan öteye geçti; SDG’nin Suriye ordusuna katılmaya başladığı söyleniyor… PKK’nın kendi içine yönelik propagandası; “Bu koşullarda birkaç yıl içinde Suriye’de seçimler yapıldığında, biz de siyasi partimizle seçime gireceğiz. Şara ve örgütü şeriatçı olsa da, Suriye halkının büyük çoğunluğu tıpkı bizim gibi seküler anlayışa sahip. Suriye’deki olası bir seçimde yalnızca Kürtler değil, diğer kesimler de bize oy verecektir, böylece iktidarı rahatlıkla ele geçirebiliriz. Yani sadece ülkenin kuzeydoğusu değil, tüm Suriye bizim olacak” şeklinde. 

Beş: Ayrıca, halen örgütün lideri gördükleri Öcalan’ın hapisten çıkmasının başka yolunun olmadığı söylemi, kayıplarının kazancından çok olduğu artık kanıtlanan silahlı mücadelenin sonuçsuz kaldığı gerçeği gibi etkenleri de listeye ekleyebiliriz. 

SÜRECİN HÜKÜMET BOYUTU

Ortada, “süreci” PKK’nın ve siyasi kolu DEM’in tek başına yürütüyor gibi bir görüntünün bulunduğu herkesin malumu. Kamuoyu belki, neler olup bittiğine, nasıl bir anlaşmayla PKK’nın silah bırakacağına ilişkin ön-bilgilendirme istemekte haklı belki ama, “sürecin” hassasiyeti yüzünden devletin/hükümetin bundan kaçındığı, ilk akla gelen neden. Bu konuda, süreci başlatan Devlet Bahçeli ve MHP’den ayrı olarak, özellikle AK Parti ve hükümetin sessiz ve ilgisiz görünmesi, nedeni anlaşılabilir bir tutum. Hükümet, sürece onay vermenin dışında, sürecin içinde görünmek istemiyor, çünkü olası bir başarısızlık ya da benzer fiyaskolar durumunda, faturanın hükümete ve AK Parti’ye kesilmesi istenmiyor. Süreç başarıya ulaşırsa da; “Biz yaptık” demek için hükümetin birçok gerekçesi var.