İstanbul Bu Haliyle Bir Milli Güvenlik Sorunu Haline Geliyor

Abone Ol

Yıllar evvel yazdığım bir makalede İstanbul’u desantralize etmenin gereğine dikkat çekmiş ve her fonksiyonun İstanbul’da yüklenmesinin yanlış olduğuna değinmiştim. Burada desantralizasyondan kasıt özellikle belli sektörlerdeki yoğunluğun ve nüfus birikmesinin Anadolu ya da Trakya’ya kaydırılmasıdır. 

İstanbul son yıllarda inanılmaz bir kaos ve keşmekeşle karşı karşıya. Trafik sıkışıklığı, temizlik, imar, asayiş,  gürültü, problemleri gittikçe artıyor. Sadece İstanbul’da ikamet eden nüfus değil günü birlik İstanbul’a ayak basan nüfus da inanılmaz boyutlara ulaşmış durumda. Trafik sorunu ise çözümü zor bir alan olarak karşımızda duruyor. 

İstanbul’da yaşam koşulları da gitgide zorlaşıyor. Kiralar anormal derecede yükselmiş durumda. Asgari ücretle geçinmeye çalışan insanın artık İstanbul’da yaşaması çok zor. Memur, öğretmen vs. ise İstanbul’dan nasıl kaçacağının planlarını yapar hale geldi. Temizlik, gürültü, hava kalitesi gibi günlük hayatı etkileyen problemler git gide artıyor. 

Asayiş ise bambaşka bir problem olarak gitgide etkisini hissettiriyor. Öyle ki eski İstanbul beyefendileri mevcut İstanbul’da dirilip günlük hayata dâhil olmaya kalksalar sanırım hemencecik tekrar ebedi istirahatgâhlarına geri dönmek isteyeceklerdir. Yer altı sakinleri sanırım İstanbul’da yaşayan yerüstü sakinlerinden daha mutlu ve huzurludurlar.  

Sokak kavgaları, mafyalaşma, cinayetler, trafik kavgaları, gasp, hırsızlık almış başını gidiyor. Bu denli kalabalık bir şehirde emniyet ve asayiş birimlerinin de yapabileceği çok fazla bir şey yok. Nitekim mevcut yasalar suç işleyen insanları caydırmaya dönük yaptırım gücüne sahip değil. İnsanlar kanundan nizamdan korkacak bir psikoloji ile yaşamıyor artık. 

Betonlaşma, imar kirliliği ve çarpık yapılaşma ise sadece bugünün sorunu değil. Bugün İstanbul’u yöneten iradenin bu konularda da oldukça başarısız olduğunu kabul eden birisi olmakla birlikte, bütün suçu mevcut yönetime yükleyerek kolaycılığa kaçmış ve haksızlık etmiş oluruz. Zeytinburnu’nda, tarihi yarımadanın silüetini bozan ve heyula gibi duran gökdelenler hala yıkılamadıysa suçu sadece mevcut yönetimde aramak haksızlık olur. İstanbul’un bu hale gelmesinde geçmiş yönetimlerin de kabahati var. 

Bundan yirmi-otuz sene önceki hassasiyetler yaşıyor olsaydı, mesela her ilçeye birer ikişer AVM dikilmesi kampanyası başarısızlıkla sonuçlanmış olurdu. Bugün İstanbul’un her ilçesinde birer ikişer AVM var, daha fazlası da yolda. Yapılan bu AVM’ler sadece trafik düzenini bozmakla kalmıyor aynı zamanda ilçelerin ekonomik hayatını etkiliyor, imar kirliliği de üretiyor. Mesela Üsküdar gibi tarihi bir semtte iki üç büyük AVM var.  Hele de Çavuşdere’de yapılan o saçma sapan AVM Üsküdar’ın kalbine saplanmış paslı bir hançer adeta. Rant uğruna güzelim Üsküdar ne hale geldi, getirildi! 

Diğer yandan finans merkezinin Ataşehir gibi daracık bir alana sıkıştırılması ise tam bir facia. Altyapısı diyelim ki beş yüz bin insanı taşımaya müsait bir yerde şimdi belki de milyon üzeri insan trafiği yaratacak dev bir sıkıntı doğuyor. Bu kadar insanın ulaşımı, kanalizasyonu, çöpü, pisliği nasıl bertaraf edilecek? Bu proje İstanbul’un merkezi olmayan alanlarında yapılamaz mıydı? 

Anadolu’da her bölgede birer ikişer kutup şehir üretilerek ticaret, finans, üretim gibi fonksiyonlar buralarda ayağa kaldırılabilseydi İstanbul bu kadar problemli bir yer haline gelmezdi. Kabul ediyorum İstanbul’un bir cazibesi var. Tarihi, kültürel, turistik bakımdan bir çekiciliği var ama Anadolu’da toprağında doyabilen insanlar belki de İstanbul’a sadece gezmeye geleceklerdi. Sağlık, üretim, istihdam gibi alanlarda Anadolu’ya güçlü yatırımlar yapılabilseydi İnsanlar kendilerini can havliyle büyükşehirlere atmazlardı. Hala ısrarla her türlü yatırımı İstanbul’a yapmaya devam ediyoruz. Bu sorun bu şekilde büyümeye devam ederse bu sadece kentsel problemleri tetiklemeyecek, ortaya ciddi bir milli güvenlik sorunu da çıkmış olacak. Bir savaş durumunda Allah korusun düşman sadece İstanbul’u bombalayacak olsa bütün ülke çöker. Tek başına İstanbul’un bütün ülke ekonomisindeki yeri ve ağırlığı yüzde ellilere dayanmış vaziyette. Muhtemel bir depremde ya da doğal afette ise İstanbul’un içine düşeceği kaos ve karmaşayı düşünmek bile kan ter içinde uyandıran bir kabus gibi. 

On on beş yıl evvel TÜBİTAK tarafından yayınlanan Bilim Teknik Dergisi’nde bir makale yayınlanmış bu makalede tarihi yarımadanın tsunami tehlikesi ile karşı karşıya olduğu uyarısı yapılmıştı. Böyle bir durumda Kapalıçarşı gibi finans sektörünün kalbi olan bir yerin ne hale geleceğini düşünmek bile istemiyoruz. 

Bütün bu değerlendirmeler ışığında merkezi idareye, yerel yönetimlere büyük görevler düşüyor. İstanbul’un acilen Anadolu’ya desantralize edilmesi gerekiyor. Teşvikse teşvik, planlamaysa planlama, acil çözüm paketleri üretilmesi gerekiyor. Aksi takdirde olağan üstü bir durumda bu günkü sorunlar sadece İstanbul’u ve İstanbulluyu etkilemeyecek, bütün Türkiye bu durumdan zarar görecektir. 

Güçlü yatırımlar ve teşviklerle Anadolu’da yıldız şehirler üretmek zorundayız. Zira İstanbul artık bu yükü kaldıramıyor. Tersine göçü özendirecek tedbir ve teşvikler acilen gündeme alınmalı.