Aralık 2019 seçimlerinde Boris Johnson’ın liderlik ettiği Muhafazakâr Parti parlamentoda 365, İşçi Partisi ise 203 yer kazanmıştı. 4 Temmuz 2024 seçimlerinde ise tablo alt üst bir durumu gösteriyor: İşçi Partisi 410, Muhafazakârlar ise 131 milletvekili çıkarmış oldular. ABD’nin Bağımsızlık Günü’nde Washington yönetiminin en sadık müttefiki olan Muhafazakârların bu denli ağır yenilgisini nasıl açıklamak mümkün, acaba?
Son 14 yıldır, yani 2010’dan beri iktidarda olan Muhafazakârların ağır yenilgisinin arkasındaki nedenlere ilişkin ilk aşamada şunları sıralayabiliriz:
1) İngiltere’nin 2016 Haziranında Avrupa Birliği’ni terk etmesinin ülkede doğurduğu ekonomik ve politik sorunlar.
2) COVİD 19 salgını döneminde konulan ekonomik ve sosyal sınırlamaların ağırlığı.
3) Rusya’ya karşı siyasal, ekonomik ambargolar sonucu ticarette yaşanan sıkıntılar ve enerji kaynaklarının fiyatında artış olması.
4) Ülkeye kaçak yolla gelenlerle ilgili sorunların çözülmemesi.
5) Sağlık sektöründe sıkıntıların artması.
6) Artan vergilerin zenginlerde, sert tasarruf politikasının ise fakir kesimde ciddi rahatsızlık doğurması.
Zafer için değişim: İşçi Partisi'nde imaj yenilemesi
2019 Aralık seçimlerindeki ağır yenilginin faturası İşçi Partisi’nin o dönemki lideri Jeremy Corbyn’e kesilmişti. Tam da bu noktada çok ilginç hususlara değinmek istiyorum. Corbyn’in kaybetmesinin temel nedenleri arasında onun Rusya aleyhine sert ithamlardan uzak durması, Filistin’e destek vermesi, hatta gizli antisemit olduğuyla ile ilgili şüphelerin artması da vardı. İşçi Partisi’nin yeni lideri Keir Starmer ise daha merkezci bir lider olarak tanınıyor. Ayrıca Starmer partide lider olduktan sonra Corbyn’i ve ona yakın olanları tasfiye etti. Uzmanlar bu imaj değişikliğinin de seçim zaferinde önemli rol oynadığının altını çiziyorlar.
Gazze Konusu
Fakat şu da bir gerçek ki, İngiltere hükumeti her ne kadar İsrail’i desteklese de toplumda ciddi Filistin rağbeti var. Tesadüfi değil ki, 7 Ekim’den sonra başlayan Gazze işgali sürecinde sadece Kasım’ın 25’ine kadar İngiltere'de on binlerce kişi Filistin'i desteklemek için 7. kez sokaklara çıkmış oldu. İngiliz toplumunun İsrail karşıtlığına ilişkin tarihi hafıza, 1918 - 1948 yılları arasında Filistin’de manda sahibi olan İngiltere valilerine karşı Yahudi terörü ile de kaynaklıdır. Eminim 7 Ekim 2023’ten, yani Gazze’deki malum sürecin başlamasından itibaren Muhafazakâr Parti’nin katı İsrail yanlısı olması da ağır yenilgi almasında etkin olmuştur.
Rusya faktörü
İngiltere’deki son seçimlerin diğer önemli hususu İngiliz milliyetçisi, ülkenin AB’den çıkmasının fikir babası Naydjel Faradj’ın başkanlık yaptığı Birleşik Krallık Islahatı Partisi’nin 13 milletvekili kazanmış olmasıdır. Politik hayatında ilk defa parlamentoya seçilmiş Naydjel Faradj, yıllardır NATO’nun doğuya doğru genişlemesini eleştirmekte, Ukrayna’daki savaşın başlıca sorumlusu olarak NATO’yu görmektedir.
Bu hususta Faradj tek değil. Ultra-radikal görüşlerinden dolayı İşçi Partisi’nden ihraç edilmesine rağmen sonradan kısa süreliğine de olsa parlamentoya seçilebilmiş George Galloway daha da ileri giderek İngiltere’nin NATO’dan ayrılması gerektiğini savunmaktadır.
Faradj’ın seçim öncesindeki şu beyanı özellikle dikkat çekicidir: “Artık Ukrayna’yı körü körüne desteklememiz gerektiğini sade insanlar da anlıyor. Hepimiz biliyoruz ki, Ukrayna’daki savaş Ukraynalılara değil, Batı politikacılarına gereklidir”.
İngiltere’nin Rusya ile tarihi ve jeopolitik irtibatları, Ukrayna savaşının ilk dönemlerinde Muhafazakâr Parti’nin ABD yanlısı bir duruşla Putin yönetimine karşı sert tavır alması parti içinde de kriz doğurmuştu. Hatırlatmış olayım ki, Boris Johnson 2022 Martında Rusya-Ukrayna arasında İstanbul'daki barış görüşmelerine karşı çıkarak, Ukrayna heyetine Rusya ile hiçbir şey imzalamayacaklarını ve savaşacaklarını söylemişti. Ve bundan birkaç ay sonra, Eylül ayında yerini Liz Truss’a, o ise sadece 50 gün sonra Rishi Sunak’a bırakmıştı. 2022 senesinde iktidar partisi içinde yaşanan bu “lider krizi” aslında İngiltere derin devletinin de Rusya ile irtibatların keskinleşmesine taraftar olmadığına işaret etmektedir. Fakat ABD ve NATO faktöründen dolayı bu karşı pozisyon kendini yeterince açık şekilde göstermiyor. Eminim ki, ABD’deki 2024 Başkanlık seçimlerinde Donald Trump galip gelirse Rusya ile irtibatların yeniden inşa edilmesinde İngiltere herkesten önce davranmış olacak.
İngiltere'deki sol dalganın Fransa'ya yansıması: Türkiye için daralan zaman
İngiltere’den birkaç gün sonra, 7 Temmuz’da, Fransa'daki genel seçimlerin ikinci turunda en çok oyu sol partilerin ittifakı Yeni Halk Cephesi aldı. İlk turu birinci tamamlayan aşırı sağcı Ulusal Birlik ise bu kez umduğunu bulamadı ve üçüncü oldu. Hiçbir parti Fransa Parlamentosu'nun alt kanadı olan Ulusal Meclis'te çoğunluğu sağlayamadı. Fransa İçişleri Bakanlığı'nın açıkladığı sonuçlara göre hiçbir ittifak 577 üyeli Ulusal Meclis'te çoğunluğu sağlayacak 289 milletvekili sayısına ulaşamadı. Yeni Halk Cephesi 182, Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un Cumhuriyet İçin Hep Birlikte İttifakı 168, Ulusal Birlik Partisi 143, bir kısmı Ulusal Birlik’i destekleyen merkez sağdaki Cumhuriyetçiler Partisi ise 60 milletvekili çıkardı.
İngiltere’den sonra Fransa’da da sol partilerin ön plana çıkması, yakın zamanda NATO ve AB içinde Rusya ile ilgili sert tavrın devam etmesi konusunda ciddi fikir ayrılıklarının yaşanacağına işaret ediyor. Daha önce de vurguladığımız gibi Trump’ın ABD seçimlerindeki olası zaferi ise Moskova yönetimi için çok daha uygun jeopolitik ortam yaratması anlamına geliyor.
Tüm bu hususlardan dolayı Ankara yönetimi Rusya ile irtibatlarda daha hızlı davranmalı, Suriyelilerin ülkelerine güvenle geri dönmeleri, ABD ve İsrail destekli PYD/YPG yapılanması tehlikesinin bertaraf edilmesi gibi paket çözümün gerçekleşmesi için Suriye, Irak ve İran gibi bölge devletleri ile kapsamlı anlaşmalar yapmalıdır. Aksi durumda, zaman kaybeden Türkiye, Putin yönetiminin ABD, NATO ve Batı ile olası yakınlaşması sonucu çok daha ağır anlaşma şartları ile karşı karşıya kalmış olacak. Erdoğan’ın son dönemlerde Esad ile eskiden ailecek görüştüklerini vurgulaması ve Suriye Devlet Başkanı’yla görüşmeye yeşil ışık yakması, Türkiye devlet aklının da bu zaman kaybına tahammül etmediğini gösteriyor.
Dünyanın jeopolitik savaş tansiyonu giderek artmaktadır. Bugünlerde, Pasifik Okyanusu'nun kalbinde Amerika Birleşik Devletleri liderliğinde iki yılda bir düzenlenen devasa çok taraflı askeri tatbikat yapılıyor. 40 savaş gemisi, 3 denizaltı ve 150 civarında savaş jetinin katıldığı bu tatbikatla Washington başta Çin olmak üzere Asyalı rakiplerine gözdağı vermektedir.
Umut ediyorum ki, Putin ve Esad’la görüşmeler bir an önce gerçekleşir. Bu görüşmeler yeni jeopolitik savaşlara gebe olan dünyada Rusya, Türkiye ve Suriye‘ye en azından belli cepheleri sağlama alma fırsatı sağlar.