İMAM HATİPLİ AHMET HAKAN’IN 10 KASIM’DA BULDUĞU HUZURU ANKARA KAÇIRACAK MI?

Abone Ol

10 Kasım günü 4 farklı paylaşım dikkatimi çekti ve bana çok umut verdi.

Ama hiç şüphesiz en hoşuma gideni Hürriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ahmet Hakan’ın yazdıkları oldu.

Okumayanlar için o yazıyı aynen aktarıyorum:

Yazının başlığı şöyle: “ATATÜRK’E MİNNET VE SAYGIYLA”

Diyor ki Ahmet Hakan:

“Kendi dünyamda Atatürk tartışmasını bitirmiş olmanın derin bir huzuru içindeyim. Benim için Atatürk...

(*)Bu ülkenin kurtuluş savaşının önderidir.

(*) Bu Cumhuriyet’in kurucu lideridir.

(*) Bu devletin temelinin sağlam biçimde atılmasının mimarıdır.

(*) Yüz yıl sonra Türkiye, bölgesindeki diğer ülkelerden olumlu anlamda ayrışıyorsa...

Bu Atatürk sayesindedir.

Atatürk’e karşı derin minnetimin ve saygımın temel nedeni budur”.

BİLİYORUM ŞUNU SORACAKSINIZ: SAMİMİ MİDİR? ONU DA SÖYLEYEYİM

Mahallemi tanıyorum.

Kendim de çok yaşadığım için bazılarının dudak bükerek “Samimi mi?” diye sorduğunun farkındayım.

Ahmet’i uzun yıllardır tanıyorum.

Bu konuda samimidir…

Öyle hisseder, öyle yaşar.

Bence Atatürk’ün hepimiz için önemini çok çarpıcı ve çok da yerinde ifadelerle çok iyi özetlemiş.

Evet, benim için de Atatürk aynen budur.

İMAM HATİP MEZUNU BİR T.C. VATANDAŞI BUNU İÇSELLEŞTİRMİŞSE ÇOK UMUT VERİCİ

İmam Hatip mezunu bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı bu duyguyu içselleştirmişse...

Bu hepimiz için umut verici bir şeydir.

Tıpkı inanca saygıyı, başörtüsü gibi geçmişte aptalca tartıştığımız konulardaki özgürlükçü anlayışımızı içselleştirmek gibi…

Bakarsınız sıra adalet, yargı, insan hakları, kadına karşı şiddet, kişisel tercihlere saygıyı da toplumca içselleştirebilecek bir duygu beraberliğine de ulaşırız.

Benim için bu, “uygulanmayan” anayasa değişiklikleri yapmaktan, “uygulanmayacak yeni anayasalar” yapmaktan çok daha önemli bir şey.

ASIL DİKKATİMİ ÇEKEN “HUZUR VEREN” DÖRDÜNCÜ MADDE

Ahmet Hakan’ın saydığı bu 4 maddeden sonuncusu bugünlerde çok daha fazla dikkatimi çekti.

Atatürk’ün, Ahmet Hakan’a “huzur” veren başarılarından biri şuymuş:

(*) “Yüz yıl sonra Türkiye’yi, bölgesindeki diğer ülkelerden olumlu anlamda ayrıştırmak…”

O zaman gelin, 10 Kasım günü söylenen bu sözün, 12 Kasım günü ne anlama geldiğine bakalım ve şu sorunun cevabını arayalım:
Acaba Cumhuriyetin 101’inci yılında Atatürk çizgisinden en çok saptığımız ilke bu değil mi?

Yani farklılaştığımız bölge ile yeniden “aynılaşmak…”

İLK 85 YILDA FARKLILAŞTIK, SON 15 YILDA AYNILAŞTIK

Doğrudur…

Cumhuriyet’in ilk 85 yılında içinde bulunduğumuz bölgeden, yani Orta Doğu’dan farklılaştık.

Bunu bütün dünya da kabul etti.

İyi de son 15 yılda gırtlağımıza kadar farklılaştığımız o bölgenin içine gömülmedik ki?

Bu sorunun cevabı bugün, yani 12 Kasım 2024 günü çok daha fazla acil hale geldi.

Şimdi son bir hafta içinde önümüze kızgın bir alev topu gibi bırakılan çok acil iki sorunla karşı karşıyayız.

Bunları açık istihbarat kanallarından tek tek yazıyorum:

BİR; TRUMP’IN ADAMI KENNEDY’NİN GEÇEN HAFTA SÖYLEDİĞİ BİR SÖZ

Trump’ın başkan seçilmesinden sonra ona destek veren Kennedy ailesinin üyesi Robert F.Kennedy Jr. beni en çok endişelendiren ihtimali açıkça dillendirdi.

Trump, Amerikan askerini Suriye’den ve Orta Doğu’dan çekebilir.

Biliyorum, bütün zihinsel analiz kapasitesini anti emperyalizm teorilerine endekslemiş nostaljik solcular, milliyetçiler, ulusalcılar, İslamcılar için “çok sevinilecek”, alkışlanacak bir gelişme…

Onları bir kenara koyuyorum.

Çünkü o paradigmaya benim bir şey anlatman mümkün değil.

Olaya serinkanlı bakabilen, yeni paradigmalar kurabilen insanlara seslenmek istiyorum.

AMERİKAN ASKERİ SURİYE’DEN ÇEKİLİRSE ŞU İHTİMAL DE VAR:

Amerikan askeri Suriye’den çekilirse ne olur?

Eminim Türkiye’de çok insan “iyi olur” cevabını verecektir.

Ben kendi tahminimi söyleyeyim…

Türkiye en geç iki hafta içinde kendini yıllarca sürecek bir Orta Doğu Savaşı içinde bulabilir.

Cumhurbaşkanı Erdoğan bunun ilk işaretini 10 Kasım günü verdi.

ABD ÇEKİLİRSE MAHALLE KİMLERE KALACAK?

Bir kere ABD’nin çekilirse Orta Doğu’daki yeni mutena semtimizde kimler kalacak, bir bakalım.

Erdoğan, Hameney, Putin, Esad ve Netanyahu…

Mahallenin öteki sakinlerine de bakalım:

Suriye devletinin ordusu, Rus askerleri, İran’ın vesayet birlikleri, Kürtler, ÖSO’nun paralı askerleri, HTŞ, Türkmenler, yerli Araplar, muhtemelen WAGNER kalıntısı Ruslar, İŞİD’ciler, El Kaideciler ve tekrar oraya üşüşecek binbir milletin bilumum Cihadcıları…

Muhtemelen Körfez hükümetlerinin vesayet elemanları ve sermayesi…

Ve muhtemelen oraya da yerleşmek için fırsat arayan Çin…

Oradaki bir savaş durumunda bütün Arap Birliği’nin ve bölge ülkelerinin karşımızda olacağını da unutmayalım.

Oradaki bir zaferi kalıcı hale getirmenin maliyeti çok yüksek olabilir.

ORASI ZATEN PEŞAVER’E DÖNDÜ, ŞİMDİ PEŞAVER PANAYIRI OLABİLİR

Bilelim ki Türk ordusu bunların hepsiyle uğraşmak zorunda bile kalabilir.

Suriye sınırımız bugün Pakistan ve Afganistan arasındaki Peşaver’den farksız bir halde…

Yarın ne hale gelebileceğini varın siz düşünün…

Trump bir de Amerika’yı eski izolasyonist politikalarına döndürürse…

Zayıf ve savaşamayacak hale gelmiş Avrupa’da ve dünyanın geri kalan bölgesinde Çin ve Rusya gibi iki devle başbaşa kalan İslamcı, solcu, ulusalcı ve milliyetçilerin bunu hangi anti emperyalist teorilerle izah edebileceğini düşünmek dahi istemiyorum.

İKİ: KATAR’DAN ÇIKARILACAK HAMAS TÜRKİYE’YE Mİ YERLEŞECEK?

Önümüzde çok acil ikinci bir sorun var.

Katar, İsrail-HAMAS görüşmelerinden çekildi.

Çünkü ne İsrail, ne HAMAS mantıklı bir anlaşmaya yanaşmıyor.

Katar yetkilileri Pazar günü şu açıklamayı yaptı:

“HAMASın Katar’daki yönetimi ayrılabilir…”

Bu Hamas’a açıkça; “Ülkemizden ayrıl” demekti.

TÜRKİYE İHVAN’IN DÜNYADAKİ SON KALESİ Mİ OLABİLİR Mİ?

HAMAS, İhvan yani Müslüman Kardeşler hareketinin dünyada ayakta kalabilen tek siyasi örgütü.

Artık onları alacak bir Arap veya Müslüman ülkesi yok.

O nedenle gözler Türkiye’ye döndü…

HAMAS tekrar Türkiye’ye dönebilir mi?

Bu konu bir haftadır konuşuluyor.


ÖNDE GELEN HABER KURULUŞLARINA ANKARA’DAN VERİLEN TEK CEVAP


Dünyanın önde gelen haber kuruluşları Ankara’ya ve Dışişleri Bakanlığı’na sordular.

Hepsine aynı cevap verildi.

Daha doğrusu cevap verilmedi.

Ben de dün biraz soruşturdum.

Ankara’da bütün kurumlar aynı durumda.

Siyaset suskun…

Bürokrasi sağır ve dilsiz.

ANKARA’DA SANKİ, “İNŞALLAH KAPIMIZI ÇALMAZLAR” GİBİ BİR HAVA SEZİNLEDİM

Çünkü herkes Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ağzından çıkacak cümleye bakıyor.

Konuşmalarından aldığı hava şu:

Sanki, “İnşallah kapımızı çalmazlar”.

Umutları da Katar…

“Katar’ın HAMAS’ı ateşkese ikna için bu yıla başvurduğunu, o nedenle HAMAS’ın Türkiye’nin kapısını çalmayacağını” umut etmek istiyorlar gibi bir hava var Ankara’da…

Yanılıyor olma ihtimalim de var…

O zaman da aklıma şu soru geliyor:

Son zamanlarda Türkiye’den “Kuvayı Milli” beratı alan HAMAS kapıyı çalarsa ne olacak?

İHVAN DAVASI TUTKUSU VE BELAGAT ŞEHVETİ

Burası Orta Doğu…

Bu bölgede akıl değil, mantık hiç değil, milli menfaatler asla…

Bunların hiç biri değil, solcuların anti emperyalizm idealleri, İslami kesimin Selahaddin Eyyubi hafızası ve İslami dava takıntıları, milliyetçilerin ideolojik hevesleri…

Ve bitip tükenmek bilmeyen bir belagat şehveti…

Tek karar verici odur, onlardır…

UMARIM AHMET HAKAN’IN HUZURUNU BOZACAK BİR ŞEYLER YAPMAZLAR

O nedenle, umarım ülkemizi bölgemizden farklılaştıran o ilkeden daha fazla sapılmaz ve Ahmet Hakan’ın “huzurunu bozacak” bir yola girilmez.

Çünkü o dördüncü ilke bizi 100 boyunca Orta Doğu’da bir felaketten korudu…

Ama hepimiz çok iyi bilelim ki…

O lanetli bölgede bugün her zamankinden daha büyük bir tehlikenin eşiğindeyiz…

Hem de, Harrison Ford’un filmi sayesinde öğrendiğimiz o küresel terör kavramı ile…
“Clear and Present Danger”,

Yani “Açık ve yakın tehlike…”

İKİNCİ YAZI

HELAL OLSUN MÜGE ANLI’NIN DÜNKÜ AÇILIŞ ANONSLARINA

Dün 11 Kasım’dı ve Müge Anlı’nın ATV’deki programının açılış anonslarını izliyorum.

Pazar günü programı olmadığı için 10 Kasım anmasını bir gün sonra yapıyor…

Ama nasıl harika bir açılış anonsu…

Atatürk’ün naaşının Ankara’ya nakil töreni ile ilgili harika görüntüler.

Müthiş bir dramatizasyon.

Ve sonra çok etkili, belki de bütün 10 Kasım törenlerinde gördüğün en etkili anma konuşması…

Bravo Müge Anlı…

Yaptığı işe büyük saygım var.

Televizyonculuk kabiliyetine, tutkusuna hayranım.

Son zamanlarda yaşlı insan ve kayıp ev hayvanları ile ilgili yaptığı sosyal dayanışma çalışmalarını alkışlayarak izliyorum.

Bu etkileyici 11 Kasım programı için de bir kere daha teşekkürler.

Bence medyanın programcılık alanında tartışmasız kraliçesi o…

ÜÇÜNCÜ YAZI

İKİ AKP KURUCUSUNUNUN 10 KASIM GÜNÜ YAPTIKLARINI NEDEN SEVDİM?

Tabi Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Çankaya’da Kabine’yi 10 Kasım’da toplamasını, Anıtkabir defterine yazdıklarını da büyük umutla izledim.

Çok hoşuma gitti.

Çünkü Çankaya, Türk Cumhuriyetçilerinin gözünde çok önemli bir semboldür.

Cumhuriyet’in birçok kazanımını anlatır o Köşk bizlere…

10 Kasım günü bir öteki AKP kurucusu Bülent Arınç’ın X üzerinden yaptığı şu paylaşım da bana umut veren mesajlardan biriydi.

Bülent Arınç şunu yazmıştı:

“İstiklal mücadelemizin önderi, Cumhuriyetimizin banisi, ilk cumhurbaşkanı ve meclis başkanımız Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü ölüm yıldönümünde saygı ve şükranla anıyorum.”

Bu paylaşımı şu 3 nedenden dolayı çok sevdim:

(*) BİR: Atatürk’ü bu millete yaptığı en önemli üç hizmetini de vurgulayarak andığı için…
Yani Kurtuluş Savaşı’na komuta etmesini, savaşı Millet Meclisi kurarak yönetmesini ve Cumhuriyet’i kurması ile anıyor…

(*) İKİ: “İstiklal mücadelemiz”, “Cumhurbaşkanımız ve meclis başkanımız” diyerek onu içselleştirerek ifade etmesini…

(*) ÜÇ: “Saygı ve şükranla” diyerek, son 15 yılda bazılarının yaptığı saygısızlık ve vefasızlıktan kendini ayrıştırdığı için…

10 Kasım günü ayrıca Koç Grubunun her yıl olduğu gibi yine yaratıcı bir video ile yaptığı paylaşımı ve Kiğılı Grubunun da her yıl yaptığı gibi Atatürk’ü kendi mesleklerinin gözüyle anmasını da çok sevdim.

Hepsine teşekkürler…