Hepimiz oradaydık!

Abone Ol

Tarih 27 Mayıs 2013…

Dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın talimatıyla “Taksim Yayalaştırma Projesi" kapsamında imar izni olmadan Gezi Parkı’na Topçu Kışlası yapılmak istendi ve parktaki ağaçların bir bölümü söküldü.

İş makinelerinin parka girdiği haberi sosyal medyada yayılınca çevreciler parka akın etti, ağaçlara sarıldı.

28 Mayıs sabahı ise Bayburt ve Bingöl hariç, 79 ili kapsayan tarihi bir direniş başlayacaktı. Gençlerin babaanne ve dedeleriyle birlikte ağaçları korumak ve ülkede giderek artan baskılara ‘hayır’ demek sokaklara döküldüğü bir direniş. Farklı ideolojilere sahip insaların belki de son kez omuz omuza direneceği onurlu bir yürüyüş…

Polis, bu eylemler sırasında kendi halkına TOMA’larla, biber gazlarıyla, plastik mermilerle ve fiziksel şiddet kullanarak günlerce zulmetti. Türk Tabipleri Birliği (TTB), polis şiddetinden dolayı 7.478 kişi yaralandığını, 91 kişinin kafa travmasına uğradığını, 10 kişinin gözünü kaybettiğini ve 1 kişinin de dalağı alındığını raporladı.

8 sivil ve 2 polis yaşamını yitirdi… Hayatını kaybeden siviller arasında polis tarafından işkenceyle dövülen 19 yaşındaki Ali İsmail Korkmaz ve ekmek almaya giderken gaz kapsülüyle vurulan 15 yaşındaki Berkin Elvan da vardı.

Çevreci gençlerin başlattığı bu hareket, yaklaşık 30 gün sürdü ve 4 milyona yakın kişi katıldı.

Dönemin AKP’li Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, "Biz birkaç tane çapulcunun meydana gelip halkımızı tahrik etmesine seyirci kalmayız. Çünkü bu millet bize reyini verirken tarihimize sahip çık diye verdi" dedi.

Aslında Erdoğan’ın bu sözleri, Gezi’ye katılan milyonlarca kişiye yani kendi deyimiyle ‘halkına’ duyacağı düşmanlığın ve nefretin ilk işaretleriydi.

Öyle de oldu.

Erdoğan’ın kini her geçen gün daha da arttı ve bir rövanş alma peşine düştü.

18 Ekim 2017’de iş insanı Osman Kavala’nın gözaltına alınmasıyla başlayan süreç, 16 sanıklı Gezi Davası’na dönüşecekti. Kavala, Gezi Direnişi’nin finansörü olmakla suçlandı.

Sanıklar önce tutuklandı. Sonra bir bölümü, ardından tamamı serbest bırakıldı.

Süreç, bir süre yeniden gözaltı ve tutuklamalarla devam etti.

Mahkeme, Osman Kavala’yı hangi suçtan yargılayacağına bir türlü karar veremiyordu.

Önce ‘siyasi ve askeri casusluk suçu işlemiştir’ dediler, sonra 'hükümeti ortadan kaldırmaya teşebbüs etme' suçlamasıyla örgüt kurduğunu iddia ettiler.

En sonunda da bir türlü ‘bulunamayan’ suçtan dolayı ağırlaştırılmış müebbet cezası verdiler.

Kavala’yla birlikte 8 sanığın yargılandığı davada Mücella Yapıcı, Çiğdem Mater, Mine Özerden, Can Atalay, Tayfun Kahraman, Hakan Altınay ve Yiğit Ali Ekmekçi’ye 18’er yıl ağır hapis cezası verildi.

Ve tarihler 28 Eylül 2023’ü gösterdiği gün, Gezi’ye katılan milyonlarca insanın boğazına bir yumru gibi oturan hukuk katliamına sahne oldu bu ülke…

Yargıtay 3. Ceza Dairesi, Osman Kavala’ya verilen ağırlaştırılmış müebbet hapis ile Türkiye İşçi Partisi (TİP) Hatay Milletvekili seçilen Can Atalay ile Tayfun Kahraman, Mine Özerden ve Çiğdem Mater Utku'ya verilen 18'er yıl hapis cezalarını onadı. Mücella Yapıcı ve Ali Hakan Altınay ise adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı.

Türkiye, bu kararla ifade özgürlüğü ve demokrasinin nasıl ayaklar altına alındığını bir kez daha canlı canlı izledi…

Ancak unutulmaması gereken bir şey vardı. Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası, yani kötülüğün prangası yalnızca Kavala’ya vurulmadı.

Erdoğan, Kavala üzerinden Gezi’ye katılan milyonlarca insanı cezalandırdı, gözdağı verdi. 2017 anayasa değişikliği referandumunun asıl amacı da buydu. Ülkeyi polis devletine çevirip, bu sayede hepimizi evlerimize hapsetti.

Osman Kavala, Can Atalay, Tayfun Kahraman, Mine Özerden ve Çiğdem Mater Utku; olmayan suçtan demir parmaklıklar ardında, bizler ise korku, baskı ve sinmişliğin gölgesinde ev hapsindeyiz.

Eğer bu zulüm sona ersin ve Türkiye gerçek bir hukuk devleti olsun istiyorsak, zihnimizin pencerelerine taktığımız o parmaklıkları kırıp, ev hapsinden kurtulmamız gerekiyor.

Çünkü hepimiz, özgürlük için oradaydık!