SAMİMİ ANALİZ
Fransa’da sadece %6’lık halk desteğiyle işbaşına gelen Barnier Hükümeti düştü, yerine François Bayrou Hükümeti geldi ancak onun da uzun ömürlü olması beklenmiyor.
Kendini dünyanın, medeniyetin ve hatta her şeyin merkezi olarak gören Avrupa, son birkaç onyılda giderek belirginleşen bir gerileme ve tükeniş süreci yaşıyor. Toplumsal yapısından ekonomisine, mali dengesi(zliği)nden küresel ilişkilerdeki ağırlığına dek birçok alanda gerileyen Avrupa’nın “yumuşak karnı” kuşkusuz Fransa.
O ARTIK BİR KAĞITTAN KAPLAN
Kendini hâlâ dünyanın en büyük güçlerinden biri olarak tanımlayan, 2. Dünya Savaşı’nın ardından kurulan çıkar düzeniyle elde ettiği parlak günlerin avuntusuyla vakit geçiren; ancak diğer yanda ekonomisi, toplumsal yapısı, sosyal güvenliği, gelir-gider dengesi gibi ana göstergelerde hızlı bir inişe geçen bir Fransa ile karşı karşıyayız.
ESKİ SÖMÜRGELER UYANDI
Avrupa’nın ve onun kağıttan kaplanı ya da Don Kişot’u denebilecek Fransa’nın gerileme sürecine girmesinin temel iki etkeni var: Avrupa merkezli olarak kurulan düzenin ve refah düzeyinin sürdürülebilir olması, kıtanın talancı/yağmacı genetiğe sahip ülkelerinin, tüm dünyada edindikleri sömürge ülkelerinden gelen zahmetsiz ve bol kazançlardı.
Ancak son dönemlerde artık o sömürge coğrafyalarının halkları, birkaç yüzyıldır süren bu sömürü düzenine karşı durmaya, kendine ait olanı koşulsuz vermeye “hayır” demeye başlayınca, Avrupa’ya refah ve uygarlık sağlayan temel göstergeler bozuldu.
AVRUPA DA, FRANSA DA KENDİNİ YENİLEYEMİYOR
Bir diğer etkense şu: Avrupa, konumuz açısından özelde Fransa, kurduğu düzenin, getirdiği anlayışın, ortaya koyduğu kurumların, yaptığı her işin en doğru, en iyi, en mükemmel olduğuna öylesine inandı ki, değişen çağların ve anlayışların yepyeni bir dünya yarattığını göremedi, görse de kibrinden ve kendine aşırı güveninden dolayı “zihnini ve işlerini” yeni dünyaya göre yeniden yapılandırmayı bir türlü başaramadı.
BU ÇAĞIN “HASTA ADAM”I
Gelinen aşamada Avrupa, bir zamanlar Osmanlı’ya yakıştırdıkları “hasta adam” aşağılama sıfatını tam anlamıyla hak ederek şimdi kendisi taşımaya başladı. İşte bu “hasta adam” Avrupa’nın en yumuşak karnı, en zayıf halkası ise Fransa.
Şimdi sosyoekonomik, siyasal, mali, uluslararası ve daha birçok alanda köklü sorunlar yaşayan Fransa’ya genel bir bakış atalım.
TEK ÇÖZÜM MÜTEVAZI BİR 6. CUMHURİYET Mİ?
Bu yılki dördüncü hükümetini geçtiğimiz günlerde kurdu Fransa. Çiçeği burnunda Bayrou Hükümetinin de siyasal, ekonomik, toplumsal baskılara çok dayanmayacağı söyleniyor. Ülkenin en son 2. Dünya Savaşı yıllarında, 4. Cumhuriyet’i sona erdirecek boyutta yaşadığı sorunlar ve kargaşa, aynı boyutlarda bugün de yaşanıyor.
Bu istikrarsızlık, Fransa’da 5. Cumhuriyet’in de sonunu getirebilecek gibi görünüyor. Olası bir 6. Cumhuriyet’in hangi anlayışlar üzerine inşa edileceğini şimdiden kestirmek güç. Ancak 6. Cumhuriyet’in, eski kibirli ve şaşaalı günlerden uzaklaşıldığını kabul eden, daha ayakları yere basan bir Fransa anlayışını taşıması kendi yararlarına olacak. Belki de, sömürme, paylaşma, kendi çıkarına dünyayı şekillendirme, kendini dünyanın merkezi ve efendisi sayma gibi, bugün artık Fransa açısından bir gerçekliği kalmamış anlayışları yansıtan 5. Cumhuriyet’i sona erdirmek onlar için en akıllıca iş olacak.
Çünkü, başedebileceği çok şüpheli devasa sorunlar bekliyor Bayrou’yu. Son birkaç yıldır ülkenin toplumsal dengelerini sarsan “Sarı Yelekliler” kalkışması Fransa’da ciddi kırılmalar yarattı.
HER FRANSIZ EN AZ 75 BİN EURO BORÇLA DOĞUYOR
Fransa’nın dış borcu 5 trilyon 104 milyar 831 milyon 200 bin Dolar. Sadece dış borçtan, kişi başına düşen borç miktarı 75 bin 800 Dolar. Yani her yeni doğan Fransız bebeği, minicik bedeniyle peşin peşin 75 bin 800 Dolar borcun altına giriyor. İç borçlarsa bu miktara dahil değil.
SARI YELEKLİLER, ROTHSCHİLD DÜZENİNE BAŞ KALDIRDI
“Sarı Yelekliler” durup dururken ortaya çıkmadı. “Sarı Yelekliler”, eski parlak günlerdeki refah düzeyinin kesintiye uğramasından rahatı bozulan bir toplumun memnuniyetsizliğinin görünen yanı şeklinde nitelenebilir. Buna ek olarak “Sarı Yelekliler”, ülkenin sırtına kene gibi yapışmış ve durmadan kanlarını emen Rothschild gibi ailelerin ülkedeki gizli ancak kesin egemenliğine de baş kaldırıyor gerçekte.
Fransa’nın siyasal yapısı, Rothschild gibi küresel efendilerin çıkar düzenini korumaya dönük zorlayıcı tutumlara kurban edilmiş görünüyor. Rothschildlerin bankasında yetişen Macron’un, Fransa’nın adeta tüm mali göstergelerini elinde tutan Rothschild Ailesinin “adamı” olarak cumhurbaşkanı “seçtirildiğini” bilen biliyor zaten. Ulusal konularla ilgili olarak halktan gelen tepkiler, bir noktadan sonra siyasal ve ideolojik açıdan radikalleşmeyi getirdi; aşırı sağ bu ortamda güçlendi.
MACRON’UN “ASPİRİN HÜKÜMETLER”İ
Aşırı sağın ablukasına rağmen, Macron’un “aspirin hükümetler” kurdurması, çözümü getirmek bir ana, çözümsüzlüğü daha da derinleştiriyor. Irkçı partilerin varlığı, Macron’a gerek ekonomik, gerek küresel, gerekse sosyal başarısızlıklarını örtmede bir kamuflaj ve meşruiyet sağlıyor. Ancak Fransız siyasetinin temel sorununun, anketlere göre giderek destek yitiren Macron’un kendisinin bir “azınlık cumhurbaşkanı” olmasında yattığı ortada.
Şimdilerde Rothschildler, “Fransa’yı yönetmesi için!”, daha doğrusu kendi düzen ve çıkarlarını koruması için yeni bir cumhurbaşkanı adayı hazırlıyor olmalılar. Aşırı sağın giderek yükselişi dikkate alındığında, kurnaz Rothschild ailesinin, ırkçıların “gazını alacak” yapıda bir cumhurbaşkanı adayı “tasarladığını” tahmin etmek güç değil.
BÜTÇESİ OLMAYAN ÜLKE!
Ekonomik, parasal ve sosyal güvenlikle ilgili göstergeler, Fransa’nın tam bir batakta olduğunu kanıtlayacak boyutta. 2025 yılı bütçesi onaylanmadı, yani Fransa 2025’te bütçesiz kalmış durumda. Fransa şu anda bütçesi olmaan bir ülke konumunda. 2025 için onaylanmış bütçeye sahip değil. Fransız Parlamentosu, Ülkenin bu canhıraş durumunda, geçtiğimiz günlerde, devletin temel işlevlerinin sürmesi, temel hizmetlerin yapılabilmesi ve hükümetin kapanmasını önlemek için özel bir yasa tasarısını kabul etti. Kabul edilen bu özel yasa, öncelikle hükümetin vergi toplamasına ve borçlanmasına olanak tanıyor. Bu da demektir ki, Fransa önümüzdeki dönemlerde daha ciddi bir kaosla karşı karşıya kalacak.
Sağlık sigortası bütçesi de ciddi bir sorun. Bayrou’nun gelir gelmez ilk yapmak istediği işlerden biri, bu bütçeyi Fransa Meclisi’nden geçirmek olacak.
Fransa’nın 5 trilyon Euro’nun üstündeki dış borcunun yanı sıra, şu anki kamu borcu 3.23 trilyon Euro. Ödemelerdeki dengesizlik ve konsolide bütçe açığı, öncekilerin başa çıkamadığı, yeni hükümetinse önünde duran en büyük sınavlardan biri.
İçinde bulunduğu çok yönlü bunalımlar, onlardan nasıl kurtulacağına bağlı olarak Fransa’nın iç kamuoyundaki ve küresel arenadaki görünümünü ve ağırlığını, yani geleceğini belirleyecek.
KAMU BORCU GSYİH’NİN YÜZDE 112’Sİ
Ülkedeki ekonomik ve mali göstergeler pek iç açıcı değil. Fransa İstatistik Ofisi'nin (INSEE) açıkladığı son rakamlara da değinelim: INSEE’nin rakamlarına göre kamu borcu, Nisan-Haziran aylarında gayri safi yurt içi hasılanın (GSYİH) yüzde 112'sine yükseldi. Kamu borçları, 2024’ün çeyreğinde 58.2 milyar Euro, ikinci çeyrekte ise 68.9 milyar Euro artarak 3.23 trilyon Euro’ya yükseldi. Veriler, son 20 yıl içinde kamu borcunun 2 trilyon Euro’dan fazla arttığını gösteriyor.
AB DİSİPLİN SÜRECİ BAŞLATTI
AB’yi AB yapan antlaşma olarak bilinen Maastricht Antlaşması’na, yani AB kurallarına göre, üye ülkelerin kamu borcu GSYİH’nin yüzde 60’ını, bütçe açığı ise yüzde 3’ünü aşmaması gerekiyor; ancak Fransa’da bu borç, antlaşma kurallarındakinin iki katına çok yakın. Bütçe açığının yıl sonunda GSYİH'nin yüzde 6'sını aşması bekleniyor. Aşım durumunda yaptırım gündeme gelebiliyor. Zira, geçtiğimiz Temmuz ayında AB, bütçelerindeki yüksek açıklar nedeniyle 7 üye ülke için disiplin süreci başlattı; bu ülkelerden biri de elbette Fransa.
Hayalperest Macron, Maastricht’e aykırı bu durumu mazur göstermenin yolunu da biliyor. Çünkü bu borç, AB’nin başka üyelerinde, örneğin Yunanistan’da GSYİH’nin yüzde 159.8’ini, İtalya’da yüzde GSYİH’nin 137.7’sini geçmiş durumda. Yani, Fransa’nın bu konuda savunması ya da tesellisi şu: “En kötü durumda olan biz değiliz, bizden önce Yunanistan ve İtalya’ya bakın”.
NOTLARI DÜŞÜRÜLDÜ, YATIRIMCILAR KAÇTI
Ancak elbette yatırımcılar bu bahanelere kanmıyor. Halen AB’nin ikinci en büyük ekonomisi olmayı sürdürmesine karşın, yatırımcıların Fransa’ya yönelik kuşkuları ve kaçışı giderek artıyor. Bu kaçışın tuzu biberi de, dünyanın en büyük kredi derecelendirme kuruluşu olarak kabul edilen Standard & Poor's’un, geçen Mayıs’ta Fransa'nın kredi notunu, 2013’ten bu yana ilk kez düşürmesi oldu. Aralık 2024’ün ikinci haftasında bu kez bir başka uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Moody's, Fransa’ya beklenen kötü haberi verdi ve kredi notunu Aa2'den Aa3’e düşürdü. Ardından, Fransa'nın 10 yıllık tahvilleri İspanya'nınkilerden daha riskli bir yatırım aracı olarak tanımlandı.
Sosyal güvenlik ve sosyal sigorta göstergeleri de pek iç açıcı değil. Bütçe açığını ve borçları azaltmak için yeni vergiler koymayı düşünen kısa ömürlü Barnier Hükümeti, muhalif çoğunluk bir yana, kendi partisinden bile eleştiri almıştı. Aslında bu durum, iş başına gelen yönetimlerin ne kadar çaresiz olduğunun da göstergesi.
Ekonomik kötüye gidiş, Fransa’nın büyüme tahminlerini de etkiledi. Fransa Merkez Bankası, 2025 için büyüme tahminini yüzde 1.2’den, yüzde 0.9’a, 2026 için büyüme tahminini ise yüzde 1.5’ten yüzde 1.3’e indirdi.
Fransa’nın kötü göstergelerini daha çoğaltabiliriz. Örneğin sosyal güvenlik sorunu gibi. Ancak bu kadar uzatmaya gerek yok. Çünkü bir zamanlar dünyanın süper gücü olan Fransa’nın süper olduğunu anımsatan tek varlığı, artık sadece köhnemiş nükleer silahlarından ibaret.
İBN HALDUN’UN YASASI ŞİMDİ FRANSA’YA İŞLİYOR
Sosyoloji biliminin kurucu İbn Haldun’un belirlediği yasa değişmiyor: Yükselen devletler ve medeniyetler, gün gelip “düşecek”. Dünyada bu kuralın bu günlerde işlemekte olduğu medeniyet, Avrupa medeniyeti. Avrupa’nın özelinde ise tarihin öğütücü değirmenine en çok yaklaşan birkaç ülkeden biri Fransa. Daha düne kadar, bir manga asker, bir “uyuşturucu” rahiple kolayca sömürdüğü Afrika ülkelerinden bile sopayla kovalanan, içler acısı haldeki Fransa’yı izlemeye devam edin; “etme bulma dünyasını” bir kez daha hatırlayın. Yakın geçmişe dek sömürdüğü ya da küçümsediği ülkelerin kapısında, borç bulabilmek için bekleyen bir Fransa’yı görmemiz bu gidişle sürpriz olmayacak.