Türkçe esnek bir dil. Üstüne, son yıllarda giderek artan “argolaşmayı” ekleyince, dilimizin konuşulduğu her ortamda metrekareye bir argo Türkçe söz düşmeye başladı. Samimi Haber okurları için, sokak argosunun “toplu taşım” alt başlığına yoğunlaştık ve 25 tanesini derledik.
Abone Ol
Türk dili argo söz üretmeye çok elverişli bir dil. Çünkü bir sözcük birden çok anlama gelebiliyor; dahası bu biçimdeki birkaç kelimeyi bir araya getirip cümle kurunca, ortaya bambaşka anlamlar “taşıyan” söz öbekleri ortaya çıkabiliyor.
O yüzden, dünyada argo sözleri/sözcükleri en çok dillerin başında Türkçe gelir. Kadın argosu, erkek argosu, hırsız argosu, esnaf argosu, öğrenci argosu, cinsel argo, denizcilik argosu, spor argosu, kabadayı argosu, çilingir sofrası argosu, at yarışı argosu, asker argosu… Bu liste uzar gider böyle.
İşte, Türkiye’deki toplu taşım araçlarında hemen her gün karşılaştığımız, “kullanım yerine ve amacına göre” argo haline dönüşebilen bazı sözler…
“ARKA KAPI AÇIK KALDI!”
Niye hep orta kapı ya da arka kapı açık kalır, anlayanınız var mı? Nedense, toplu taşım araçlarında hiç ön kapı açık kalmaz; açık kalan ya orta kapıdır, ya da arka kapı. Onca yılın “toplu taşınanı” olan sizler, hiç duydunuz mu; “Kaptaann! Ön kapı açık kaldı! Kapaat!” diyeni? Varsa, yoksa; “Orta kapııı! Arka kapııı!”… Niye hep orta kapının ve arka kapının bozulduğu, açık kaldığı henüz açıklanamamış bir sırdır. Bunun birkaç muhtemel nedeni olabilir: Şoför kapatmayı unutmuştur… Şoför kıllığına, bilerek kapatmamıştır… Açma-kapama mekanizması bozulmuştur… Açık kalan kapılar hep dikkat çekmiştir. Bazıları fırsat ve umut olarak algılanır ancak yurdum toplu taşım araçlarında daha çok tehlike ve risk kapsamında değerlendirilir. Kapının açık kalması hasta edebilir. Çünkü her şeyden önce, rüzgar alır.
“BANA DA BASAR MISINIZ?”
Belediye otobüsünün bunaltıcı havasında tedirgin edici bir ricadır. Bunu derken büyük olasılıkla bileti yoktur, sizden “akbil” ya da diğer illerde onun muadili elektronik cihazı kendisi için de basmanızı istiyordur. Sıkıntı orada başlar. Diyelim “akbili” yeni doldurttunuz, fazladan geçiş hakkınız var, ee o gün de eşref saatindesiniz ve ricayı da kırmayıp bastınız… Büyük hata! Karşıdaki telaşlı ve harıl gürül bir arayışın sonunda, diyelim ki bozuk para çıkardı ve içinizden o parayı almak geçiyor… e demezler mi; “Şuna bak, üç kuruşluk akbil bastı, bi de utanmadan garibandan para alıyor!”… Hadi demezler diyelim; karıştırılan ceplerden ya da çantadan çıkara çıkara bi yüzlük ya da ikiyüzlük çıkarıp; “Bozuğunuz var mıydı?” derse… “Boşver abla/abi, önemli değil” deyip geçsen bir türlü, geçmesen türlü türlü.. hadi bi daha diyelim, bozuğunuz da var ve ikiyüzlüğü bozdunuz, parayı alıp, kendi bozuklarınızdan 180 TL denkleştirip verdiniz.. ricacının bakışları, artı, bütün toplu taşım ahalisinin imalı nazarları hangi anlamları içeriyordur şimdi diye herkesin yüzüne tek tek bakmanız gerekmiyor. Siz en iyisi mi, basmayın!
"GEL SEN MOTORUN ÜSTÜNE OTUR”
Çok amaçlı, çok işlevli bir makinedir. Toplu taşım araçlarında, hele de insan istifiyle giden bir dolmuştaysanız, motor hayat kurtarabilir. Şoför açısından motor, karagün dostudur: Üstünde yemek yenir, para kutusu ya da ıvır zıvır eşya konur, hatta yeri gelir üzerinde uyuklanır, günün en civcivli saatlerinde ise motor, koltuk haline dönüşür ve kaptanımıza fazladan bir yolcu getirisi kazandırır... Motorun üstüne oturmak, ayrıcalıktır. Ayakta bile yer bulamadığınız, sıkış tepiş minibüsün içinde motor bir kurtuluştur; rahatça oturursunuz bile üstüne. Aman dikkat, motorun üstüne oturmak, sizi geçici statüde muavin de yapabilir; arkadan uzatılan paraların son toplanma noktası, önden giden para üstlerinin dağıtım üssü haline dönüşebilirsiniz.
"YER DEĞİŞTİRELİM Mİ?"
Bu tılsımlı sözü söyleyemeyip, 500T’de Tuzla’ya kadar gidenler olduğu anlatılır. Siz bunu şehir efsanesi sanmayın, gerçek olma olasılığı çok yüksektir… Yerini beğenmeyen, yerinden sıkılan, değişiklik ve heyecan arayan, birinin yerinde gözü olan herkesin içinden geçen bu söz, toplu taşım araçlarında biraz daha farklı anlama gelir. Ancak neyi, nereden, nereye doğru değiştirmek istediğiniz önemlidir. Bu öneriyi, kapının önüne postu sermiş birilerine getirecekseniz, önce hedef kişiyi şöyle bir göz ucuyla ancak dikkatlice süzün. “Ben de iniyorum zaten” diyecek gibi bir edalardaysa, bunca zahmete ve sıkıntıya girmenize hiç gerek yok. Kapıyı tutmuş kişi, her an hır çıkaracak bir zebellah gibi duruyorsa, iki kere düşünün.. önce aklınızda birkaç rica sözü ayarlayın.. dahası, bir miktar da teşekkür sözü hazırlayın. Cesaretinizi toplayıp Allah’a sığının ve söyleyin: “Efendim, çok özür dilerim, rahatsız ediyorum ama ineceğim de.. zahmet olmazsa yer değiştirebilir miyiz?”… Size ters ters bakarak ve isteğinizi iplemeyerek duruyorsa, dikkat! Dalaşmaya hazır demektir. Hiiçç bulaşmayın, değmez. Siz, en iyisi mi bir sonraki ya da gerekiyorsa birkaç sonraki durakta inin.
YASLANMADAN! YASLANMADAN!
Eyvah! Kapının önündeki insan istifinin arasından yükseldi bu ses. Metrobüste fortçu var yine! Abazanlığı, hatta sapıklığı da aşıp başka bir aşamaya evrilmiş bu türler bilim tarafından henüz tam tanımlanamamıştır. Canlılar aleminde hangi sınıfa ait oldukları net değildir. Mağdur kadınların çığlıkları arasında tek tük seçilebilen sözcüklere bakılırsa “Hayvan!” olma olasılıkları yüksektir ancak, henüz o düzeye çıkamadıklarını iddia edenleri de dikkate almak gerekir. Nasıl üredikleri bilim için gerçek bir sırdır. Çünkü bu türün dişisi bulunmaz; hepsi erkektir. Toplu taşım araçlarında “toplu dayak” yeme olasılıkları her zaman yüksektir.
“BOŞLUKLARA DOĞRU!”
Evrensel kuraldır, boşluklar mutlaka dolar. Ancak nedense, bizim toplu taşım araçlarında boşluklar bir türlü dolmaz. Ne şoför dolduğuna inanır, ne de dışarıda kalmış yolcu. Durakta, kapının önüne yığılmış durumda binmeyi bekleyen kalabalığın psikolojik baskısını iliklerine dek hisseden şoför, ayna şöyle bir yan gözle bakıp; “Arkalar bomboş! İlerleyin, ilerleyin! Boşluklara doğru” diye hiddet gösterisi yapar. Dışarıda kalanlar; “Durduğu yerde ağaç olmuş ağaç! Yürüsene kardeşim! Arkalar bomboş ya!”… Bu sonuncunun tek amacı kendini içeriye atabilmesine yetecek kadar yer açılmasıdır. Yoksa arkalara doğru ilerlemek umurunda değildir. Zira, bindikten sonra o da diğerleri gibi kaldığı yere tapu kaydı çıkarttırır.
“BEN OTURMAYACAĞIM, SEN OTUR”
Bir reddetme sözünden çok, bir kibarlık gösterisi ve iyilik önerisidir. Birini memnun etmeye yönelik söylenir. İstanbul, Ankara, İzmir gibi “mega köylerde” giderek daha az duyduğumuz bir toplu taşım sözüdür. Alfa kuşağından sonra gelen adı bilinmeyen kuşakla birlikte tarihe karışabileceği değerlendirilmektedir.
"ARKADAN VERMEYEN KALDI MI?"
Nasıl yani?! Bu kadar duyarsızlık, hatta ahlaksızlık olur mu? Şoför akşama kadar direksiyon sallasın, kan ter içinde kalsın; siz arkadaki kalabalığın içine saklanıp, yol parasını vermekten kaytarın! Olacak iş değil! Düpedüz toplumsal ahlakın ihlali bu. Şoförler bu soruyu sormak için zaten bahane arar. Uğursuz soru sorulduğu anda, dolmuşun (ya da özel halk otobüsünün) orta kapı hizasından sonraki bölümde kalan herkes zan altında demektir. Hatta uyuyanlar bile. Çünkü parayı vermemek için uyuma numarası yapıyor olabilir. Arkadakilerin bir kısmı bağırarak; “Ben ilk durakta biner binmez verdim zaten” deyip, cümle alemin nezdinde kendini aklamayı amaçlar. Bazıları daha alçak sesle; “Ben de” diyerek, önceki aklanmaya kaynak yapar. Hiç ses çıkarmayanlar yandı demektir. Çevredeki gözler; “Hmmm… Demek ki bu vermedi. Vay utanmaz vay!” anlamında bakar. O yüzden siz siz olun, bu yargılayıcı, hatta can alıcı bakışlardan kurtulmak için ya ilk durakta kendinizi dışarıya atın, ya da; “Verdik ya kardeşim! Daha kaç kere vereceğiz?!” diyerek inceden çıkışın.
“ORTA KAPII! ARKA KAPII!”
“Kaptaaan! Orta/arka kapı açık kaldıı”nın tersidir. Kapı açılması gereken yer ve zamanda açılmamıştır ve dışarıya çıkma fırsatı kaçmak üzeredir. Kapının açılmama nedenleri arasında şunlar bulunabilir: Kaptan içerideki bir yolcuya kıl olmuştur, birinin kendisine; “Kaptaaann! Kapııı!” diye bağıracığını çok iyi bildiğinden, o bahaneyle çıngar çıkarmak istiyordur… Kaptan, yan şeritte seyreden esmere dalmış, kapıyı açmayı unutmuştur… Kaptan kapıyı açmak istiyordur ama açamıyordur, yani mekanizma bozuktur.
“KORİDOR BOŞ! SIRT SIRTA! SIRT SIRTA!”
Ya niye sırt sırta veriyoruz!? Bu neyin sıkı dayanışmasıdır böyle?! Şoföre üç-beş yolcu parası daha kazandırma uğruna, bir borunun ya da dar bir tünelin içine girer gibi o dar koridora girmeyi içinize sindirebildiniz diyelim… Peki ya, “sırtdaşınız” şişman biri çıkarsa? Ya, kış mevsimindesiniz de kabanlar, paltolar sırta geçirilmişse! O dar koridora sığmak bir yana, işkence başlar sizin için. Bu durumu fırsata çevirmek isteyen fortçuya ya da “değmeciye” denk gelirseniz, çıngar kapıda demektir.
“ARKALAR BOŞ! İLERLEYELİM!”
Belediye otobüsü ya da “belediye metrobüsünde” arkalar, ön bölgelere bir koridorla bağlanan nihai alanlardır. Niyeyse hep boştur ve hep oraya doğru yönelinmesi gerekiyordur. Şoför bunu derken, “arkalar”ı size öyle lanse eder ki, sanırsınız oralarda sonsuz geniş alanlar, refah ve huzur dolu yolculuk var! Şoför bağırdıkça, siz o rüyalar ülkesi “arkalar”ı aramak için panikle ve ısrarla bir bilinmez karanlığa doğru didinir gidersiniz. Sonunda vara vara, yarım çeyrek boşluğa sahip, iki ayağınızı zor koyacağınız bir daracık alana varırsınız. Siz sağa sola silkinerek oraya yerleşmeye çalışırken, çevredeki kalabalık “göz diliyle” size; “Bir sen eksiktin! Gelmeseydin özlerdik!” demeye çoktan başlamıştır.
“ARKAYI DÖRTLEYELİM!”
Yine buna da şükür… Eskiden arka koltuğun “beşlenmesi” istenirdi kaptanlar tarafından. Son yıllarda biraz daha medenileştik, üstüne, arabalar biraz daha akıllı tasarımlara dönüştü de, arkadaki “beşizler” azalıp “dördüz”e geriledi. Şoför arada bir bağırır: “Arka dörtlüden vermeyen var mı?”… Oysa ki arka dörtlü tek bir insana dönüşmüştür ve vermişse hepsi birden vermiştir, vermemişlerse hiçbiri vermemiş demektir. Arkaya oturanlardan genellikle ortalarda oturan biri, “dördüzlerin” diğer üyelerinden de parayı toplayıp öne doğru uzatır: “Arkadan dört tane!”… Arka dörtlünün en ayrıcalıklı bireyi kuşkusuz, koridorun bitimindeki noktada oturandır; hem ayağını uzatma hem de kolayca kalkıp çıkma olanağına sahiptir. Bu nedenle, ekibin diğer üyeleri de gelmeye başlayıp “arkayı dörtlerken”, o ısrarla ve kıskançlıkla yerini korur.
"BAYANA YER VERELİM!”
Bayana yer vermekten, ömrü koridorlarda ve boş alanlarda fortçularla cedelleşerek, boğuşarak geçen kara bahtlı yurdum insanının oranı, son istatistiklere göre işsiz oranını geçmiştir. 500T gibi hatlarda bayana yer vere vere erkek kimliğinden sıyrılıp, “ayakta duran tür”e dönüşenler bu istatistiğin “biyolojik alt tür” kategorisine dahildir. X ve Z kuşağının fırlamaları, kadın-erkek eşitliğine şeksiz şüphesiz inandıklarından, bayana yer vermemek, vermeyince de şimşekleri üzerine çekmemek için, uyuma taklidini numarasını da aşmış, ölü taklidi aşamasına geçmişlerdir.
“ELDEN ELE! ELDEN ELE!”
Elden ele geçecek olan şey, değerli bir öznedir: Para ya da paso. Paranın nereden nereye gideceğine bağlı olarak arkadan öne ya da önden arkaya doğru verilen genel bir talimattır. Muhatabı herkestir. Dolmuşların arka dörtlüsü bundan muaftır. Elden ele verilirken, bazen paranın, hatta pasonun kaybolması vakaları kayda girmiştir.
“SEN ÖNE GEÇ!”
Bir anda bu daveti aldığınızda sudan çıkmış balık gibi, riskli coğrafyalara açılmak zorunda kalan bir şaşkın gibi kalakalan çoktur. Ancak bu davet ya da talimat, bir fırsatı barındırır kendi içinde. Kesindir ve değişmez. Bu talimatı aldıysanız, oturacağınız yer ya motorun sağındaki tekli koltuktur, ya da bizzat motorun üstüdür. Koltuksa, ayrıcalıklı bir yolculuk sizi bekliyor demektir; dolmuştaki herkes, hele hele ayaktakiler, başınıza konmuş talih kuşunu içten içe kıskanır. Motordaysanız, muavinlik yapmayı ya da direksiyon sallamaktan sıkılmış şoförün bir muhabbet açma girişimine maruz kalmayı göze almalısınız.
"İNMEYECEKSEN BASMA!”
Durakta hiç kimse inmemişse, bastığınızı gören birileri de varsa vay halinize! Belediye otobüsünün şoförü önden söylenmeye başlar; ondan cesaret alan arkadakiler de; “İnmeyeceksen basma yaw! Niye meşgul ediyorsun?”… Aslında bu lafı edenlerin çoğu, otobüsün durakta durup 15 saniye “inecek kişiyi” beklemesinden vakit kaybı yaşadığı için kızmaz. Miskin miskin yaptığı yolculuğa heyecan katmak için, meşgul olacak bir şeyler bulmanın şehvetine kapılıp söylenmeye, bağırmaya başlar. Çoğunluğu saçı ağarmış emeklilerdir. Toplu taşım araçlarında heyecan arayan bu ak saçlı cengaverlere sakın ola ki; “Noolmuş yani, durakları şaşırdım!” demeye kalkışmayın. Bu kez, askerlik yaptıkları yıllardaki “birlikte hareket etmenin faydaları” güdüsüyle bir manga asker gibi üzerinize gelirler ve istisnasız hepsi, akşam evde eşlerine anlatacakları yeni bir kahramanlık hikayesi yaratmak için hiçbir fedakârlıktan kaçınmayacaktır. E iyisi mi, siz, yanlış durakta da olsa inin.
“HAYDAR’I ÇIKARTTIRMA BANA!”
“Haydar”, istisnasız bütün toplu taşım şoförlerinde bulunur… Çok kullanışlıdır. Evrimleşip bir kişilik ve kimlik kazanmıştır… Şoförün karagün dostu, mahrumiyet yoldaşıdır, en umutsuz anlarda imdada yetişir… Haydar’ı çıkartmak öyle alelade, basit bir olay değildir. Onu çıkartmak için çok önemli bir gerekçe lazımdır. Bıçak kemiğe dayandığında, başka çare kalmadığında ona başvurulur. Törensel bir seremoniyle ancak olabildiğinde hızlı çıkartılır. Haydar bir kere çıktıysa, hedefini bulmadan, işini görmeden geri yerine sokulmaz. Haydar’ın da bir haysiyeti, izzeti vardır. Haydar’ı çıkartan şoför, onu kullanmadan geri yerine koyarsa, alemde ayıplanır, gözden düşer; “Ya hiç çıkartma, ya da çıkarttıysan kullanacaksın kardeşim!” eleştirilerine maruz kalır. Dolmuş şoförlerinin, bir dolmuş dolusu yolcuyu içeride pişmeye bırakıp, Haydar’ı kaptığı gibi “yan şerittekine” daldığı vakalar trafik tarihinin iftihar sayfalarını süsler.
“SAĞLI SOLLU… SAĞLI SOLLU!”
“Sırt sırta”nın, daha çok Ankara gibi siyasi merkeze yakın coğrafyalarının dizilim versiyonu formülüdür. İlk duyuşta politik bir mesaj gibi gelse, hatta “bir ondan, bir ondan” gibi çağrışımlara maruz kalsa da, bu kanıtlanamamıştır. Genellikle dar bir koridora “kıç kıça” istiflenmeyi ifade eder. Sağlı sollu istiflenen yolcular, zamanla bazı sanatlarda uzmanlaşır. İstanbul, Ankara, İzmir gibi köstebek çukurlarıyla dolu yurdum yollarında, hem kıçında istiflenmiş öteki ayaktakine hem de önündeki koltukta oturan vatandaşa değmeden yolculuk yapmayı öğrenmek uzun ve eziyetli bir süreç gerektirir ama bir kere ustalaşınca rahatlığın keyfini sürersiniz.
“MÜSAİT Bİ YERDE…”
“İnecek var!” yerine bu yüklemsiz, kimliksiz, renksiz ve amaçsız sözü söyleyen her yolcu, muhtemel ki şoförü “kıl etmektedir”. Çünkü bu amorf sözü duyan şoförlerin yüzde 63’ünün; “Buyur abla, müsait bi yer” diyerek gösterdiği/durduğu yerin su göleti, belediye çukuru, çöp konteyneri yanı, çöp poşeti dağcığı, park etmiş arabaların milimetrik yanıbaşı olduğu tespit edilmiştir. Dahası, o “müsait yerin”, sizin ineceğiniz noktadan birkaç yüz metre ileride bulunma olasılığını da gözardı etmemelisiniz.
“BOZUK VERSENİZ…”
Rica soslu bu talimatın, herkesin her şeye bozulmaya başladığı, sokakların “bozuk” insanla dolduğu bugünlerde hangi amaca yönelik söylendiği tartışmalıdır. “Bozuk verene bozuk atılmaz” şeklindeki dolmuşçu atasözü, bu tartışmayı büyük ölçüde noktalamıştır. 17 TL’lik indi-bindi için 200 TL uzattığınızda duyacağınız bu söze, ceplerinize hızla girip çıktıktan sonra; “Yok birader. Olsa veririm zaten” türünden hafif horozlanmayla değil de; “Vallahi billahi yok abi. Olsa canın sağolsun abi” şeklinde cevap vermeniz önerilir. Aksi durumda arabayı sağa çekip; “Bekliyorum burda, git şu bakkaldan bozdur gel” karşı hamlesine maruz kalabilirsiniz.
“KAPATIYORUM, SIKIŞMAYIN!”
Kapananın, arada başka bir şeyi sıkıştırması elbet başta dikkatsizliğin cezasıdır. Ancak kapanırken başı ya da boynu sıkışırsa, o kişinin hayati organlarına zarar gelebilir. O yüzden toplu taşımın en civcivli saatlerinde dolmuş ve belediye otobüsü şoförleri, kamu hizmeti düzeyinde sorumlu ve bilinçli bir görev üstlenerek bu sözü sık sık tekrarlar. Kapının önündeki, artık tek bir canlı kütlesi haline dönüşmüş insan istifinin arasında kaldıysanız, potansiyel fortçu tehlikesinin yanı sıra, kapı tehdidi de baş göstermiş demektir. Siz en iyisi mi, kötünün iyisi deyip, koridora sırt sırta ya da sağlı sollu yanaşın.
“ARKA KAPIDAN BİNELİM!”
Mecbur kalınırsa kuralların, sınırların kaldırılabileceğinin kanıtıdır. Bu sözü, tek kapılı dolmuşlarda duymanız mümkün değildir. Eski tip, iki kapılı 302S belediye otobüslerinde ve halk otobüslerinde sık sık duyulmaktan TDK literatürüne girmişliği vardır bu sözün. Sonradan yeni model otobüslerde “orta kapı” da icat edilince, bu söz oraya da uygulandı. Ön kapı ve devamındaki koridor, taa ortalara kadar tıklım tıklım olduysa, şoför bu talimatı verir. Bu gibi durumlarda sadece arka kapıdan değil, pencereden bile binene rastlanmıştır. Arka taraf da düzensiz bir istifle doldurulunca, otobüste tarihî anlar yaşanmaya başlar. Şoför; “Abiler, ablalar, arkadan uzatalım!” diye bağırır. Arkadakiler parayı ya da pasoyu gösterip; “Şunu uzatır mısın?” ricasıyla uzatır. Fortçuların hasılat toplaması için bereketli ortamlardır. Arkalar da lebeleb dolduğundan, şoför hiçbir durakta durmadan geçer gider.
İNDİ BİNDİ
Burada kastedilen mesafe birkaç yüz metreyi geçmezken, “indi bindi yapanların” neden illa ki binmekte ısrar ettiğini anlamak zordur. Böyle diyerek para uzatanların yüzünde gizliden bir; “Acele işim var” mesajının yanı sıra; “Ben meşgul adamım, sizin gibi aylaklık yapmıyorum” iması da bulunur. Yanlış söylenmekle kalmamış, yanlış da anlaşılmıştır. Mantıken “bindi indi” diye söylenmesi gerekiyorken, binmeden inmek mümkün değilken, yurdum insanı böyle demeyi sevmiştir. “İndi bindi” deyip üç kuruş uzatan birinin, arkalardaki istifin arasında şoförün gözünden saklanıp son durağa kadar gittiği de kayıtlara girmiştir.
“ÇIKABİLİR MİYİM?”
Yolculukta kendisine verilen sürenin bittiğinin, artık son durağa geldiğinin işaretidir. Çıkmak her iki taraf için de hep eziyetlidir. Koridor tarafındaki koltukta oturan, bu sözü duyar duymaz vücudunu ve bacaklarını yana doğru yamultup, iç koltukta oturanın ucu ucuna geçebileceği bir açık alan oluşturur. İç koltukta oturan da, sürtünüp yanlış anlaşılmalara zemin hazırlamamak için, oturanın yamukluğunu ayaktayken taklit eder, ama yine de sürtünerek çıkmaktan kurtulamaz. Gövdesini o çetrefilli aralıktan kurtarıp çıkarmasına çıkarmıştır ama, savaştan çıkmışa döner.
“BEN OTURMAYACAĞIM, SEN OTUR”
Bir reddetme sözünden çok, bir kibarlık gösterisi ve iyilik önerisidir. Birini memnun etmeye yönelik söylenir. İstanbul, Ankara, İzmir gibi “mega köylerde” giderek daha az duyduğumuz bir toplu taşım sözüdür. Alfa kuşağından sonra gelen adı bilinmeyen kuşakla birlikte tarihe karışabileceği değerlendirilmektedir.
Gelişmelerden haberdar olmak istiyor musunuz?
Google News’te Samimi Haber sitemize
abone olun.