Eugène Gavan adlı bir Fransız mühendisinin fikir mimarı olduğu Beyoğlu – Karaköy Tüneli’nin muazzam hikâyesine doğru bir yolculuğa çıkıyoruz.
Abone Ol
1867 yılının yaz aylarında, genç ve Fransız asıllı bir mühendis olan Eugène Gavan uzun zamandır kendisine methedilen İstanbul’a gelir
Eugène Gavan adlı Fransız mühendis, her gün Karaköy'e giden yokuştan iner ve bir gün aklına dahiyane bir fikir gelir.
On dokuzuncu yüzyılın ikinci yarısında, Fransız mühendisin geldiği dönemde İstanbul kendine özgü bir şekilde iki ayrı yakaya ayrılmaktadır
Bu iki yakayı Haliç ayırır ve İstanbul’un Türk – Müslüman kesimi Haliç’in ‘’İstanbul’’ adı verilen sol yakasında, Avrupalı – Hristiyan kesimse ‘’Galata – Beyoğlu’’ denilen sağ yakasında yer alır
Eugène Gavan Batılıların olduğu kesimde, otelde kalmakta ve şehrin Müslüman çoğunluğunun olduğu öbür yakayı merak etmektedir
Her sabah Beyoğlu’ndaki otelinden çıkıp yürüyerek şehri gezen Eugène Gavan Yüksek Kaldırım yokuşuna gelir ve aşağı iner
Bir gün Karaköy’e uzanan bu dik yokuşta bir aşağı bir yukarı gidip gelen bir kalabalığa rastlar. Bu dik yokuşla kalabalığı bir arada gören Eugène Gavan’ın zihninde bir fikir doğar
Arazi durumunun elverişli olduğunu öngören genç Fransız, burada bir yeraltı asansörü yapılabileceğini düşünür. İstanbul’a yalnızca tatilini geçirmek için gelmesine rağmen bu fikir onu çok heyecanlandırır ve çalışmaya koyulur
ki ay için geldiği şehirde iki sene kalan Eugène Gavan, 1869 senesinin kış aylarında Yüksek Kaldırım olarak bilinen bu yokuşun yanındaki bölgede yeraltı asansörü kurulması için tüm planlarını hazırlar
Gavan, bu işin gerçekleşebilmesi için ihtiyaç duyduğu yüklü miktarda para için önce bir Fransız olarak Fransız hükümetine başvurur
Fransa’nın reddetmesi, genç mühendisi yıldırmaz ve bu kez de İngiltere hükümetinin kapısını çalar. İngiltere bu teklifi sıcak karşılar ve gerekli parayı vermeyi kabul eder
Plan ve bütçe ayarlanmasına ayarlanır ama sıra en zor kısma gelir. Bu iş için Osmanlı Devleti’nin ve yani Sultan Abdülaziz’in oluru gerekmektedir. Bu fikre adeta aşık olan Eugène Gavan, Osmanlı devlet adamlarıyla da tek tek görüşüp onları ikna eder
Böylece Galata ile Beyoğlu arasında bir yeraltı asansörü kurulmasını onaylayan ferman 6 Kasım 1869’da çıkar. Büyük bir mutlulukla derhal işe koyulan genç mühendis, yüzlerce işçiyle yoğun tempoda çalışır
O zamanın teknolojisiyle beş yıl süren inşaat, 1874’te tamamlanır. Ancak İstanbul halkı ilk başlarda mühendis ile aynı mutluluğu paylaşmaz. O tarihlerde ulaşımını atlı arabalarla sağlayan İstanbul halkı, yeraltından giden bu ‘’acayip’’ taşıtı yadırgar
Yeraltına inmeyi, toprağa girmeye benzeten halkın taşıta sıcak bakması için tünelin vagonuna bir de furgon eklenmesi kararlaştırılır. Bu sayede yolcular hayvanları ve yüklerinin de taşıta konabileceğini görünce taşıta daha iyi gözle bakmaya başlar
Beş yaş altındaki çocuklardan ücret alınmaması gibi uygulamalarla da, İstanbulluların Tünel’e binmesi teşvik edilir. Taşıt, gün geçtikçe İstanbul halkının da hoşuna gider ve Tünel şehrin ve şehirlinin bir parçası olur.
Tünel ilk zamanlar 150 beygir gücünde 2 buharlı makine ile çalışıyorken, 1911’den sonra elektrikli sisteme geçer
Tünel, 1911’e kadar, açılışta sermayeyi ortaya koyan İngiliz şirketinin idaresi altında kalır, daha sonra ‘’Şirket-i Osmaniye’’ adıyla kurulan bir Fransız şirketi tarafından satın alınır
Karaköy ile Beyoğlu’nu birbirine bağlayan Tünel, 1939 yılında Türkiye Cumhuriyeti hükümetince 175 bin liraya devralınır. Dünyanın ikinci metrosu olarak bilinen Tünel, aynı zamanda ilk yeraltı füniküler sistemi olarak da bilinmektedir
Bugün İstanbul’un, Tarihi Yarımada’nın önemli ulaşım araçlarından biri olan Tünel, 144 yıllık serüveni boyunca yalnızca 2 kez kaza yapar
Sabah saat 07.00 itibariyle yolcu taşımaya başlayan Tünel’in, iki durak arası yolculuğuysa 90 saniye sürmektedir
Gelişmelerden haberdar olmak istiyor musunuz?
Google News’te Samimi Haber sitemize
abone olun.