Foto Galeri

Algı oyunlarına kanmayın… Aralarında hiçbir ilgi yok! Alevi değil, Nusayri

Suriye’de rejim değişikliği, Esad diktatörlüğünün dayandığı Nusayrileri ve Nusayri inancını gündeme taşıdı. Medyada ve sosyal medyada, bazıları bilgisizlikten, bazıları art niyetle, Nusayrileri “Alevi” diye tanımlıyor. Oysa gerçekte bu iki inanç arasında paralellik değil, temel zıtlıklar var.

Abone Ol

ART NİYETLİ VE BİLGİSİZ BENZETME Türkiye’deki Alevilik ile Suriye’deki bir azınlığa özgü Nusayrilik aynıymış gibi gösterilip, üzerine “Suriye’de Aleviler öldürülüyor, malları talan ediliyor, tecavüz ediliyor” şeklinde yayılan bir kara propaganda eklenerek, Türk Alevi toplumunda bir hoşnutsuzluk, hatta başkaldırı oluşturulması amaçlanıyor. Bazı yazılı kaynaklar da, ya kasıtlı biçimde, ya da bilgi eksikliğinden, Nusayrileri Alevi olarak tanımlıyor… Oysa gerçekte Alevilikle Nusayriliğin hemen hiçbir benzerliği, ilgisi ve ilişkisi bulunmuyor. Bu istihbarat kara propagandasının ne kadar temelsiz, tutarsız, yalan olduğunu şimdi tek tek kanıtlayalım…

ALEVİLİK TÜRK, NUSAYRİLİK ARAP Öncelikle, Alevilik bir Türk-İslam inancıdır, Türklere ve Türklüğe özgüdür. Nusayrilikse Araplara özgü bir inançtır. Bu iki inanç, ortaya çıktığı halkların tarihsel, kültürel, coğrafi, ırksal, toplumsal özellikleriyle iç içe geçerek şekillendi. Nusayrilik ve Aleviliğin kökenleri, ortaya çıkış çağları, önderleri, inanç temelleri, kutsal yerleri/mekanları, uygulamaları tamamen farklıdır. ALEVİLİKTE KADIN MERKEZDE, NUSAYRİLİKTE KADININ ADI YOK Sözgelimi Alevilikte kadın her koşulda ve her zaman erkekle eşittir ve hiçbir durumda bu eşitlik asla bozulmaz. Cemevlerine kadınlar en az erkekler kadar doğal bir şekilde girer ve dahası erkeklerle birlikte ibadetlerini yaparlar. Nusayrilikte ise kadın, erkeğin daha gerisinde varsayılır. Kadınların Nusayri tapınağına girmesi, erkekle birlikte ibadet yapması yasaktır. Dahası, Nusayri inancına ait bilgiler Nusayri kadınlara asla öğretilmez.

‘ARAP ALEVİSİ’ YANLIŞ TERİM Türkiye’nin Hatay ve adana yörelerinde yaşayan Nusayrilerin bazıları, ülke içindeki “heterodoks” dinsel anlayışın adlandırılmasından etkilenerek kendilerini “Arap Alevisi” diye adlandırma yoluna gitmişlerdir ancak bu adlandırma yanlıştır. Nusayrilerin Alevilikle, Alevilerle ilgisi yoktur. Şiilik içinde bir akım/dal olarak kabul edilmesine karşın Nusayrilik, Şiilik tarafından bile “aşırı, sapkın” olarak görülür ve kabul edilebilir İslam inancı dairesinde görülmez. Bu yüzden Nusayrilik, aşırı/ekstremist grupları tanımlamada kullanılan “gulat” ya da “galiyye” adı verilen gruplar arasında sayılmaktadır.

NUSAYRİLER HZ. ALİ’Yİ TANRI (!) SAYAR Alevilik ve Nusayrilik, Hz. Ali’ye yüklenen anlam ve konum bakımından da çok ayrışır. Türk kültürü, örfü ve erdemiyle yoğrulmuş olan Alevilikte Hz. Ali ayrıcalıklı bir konumdadır ancak hiçbir zaman “tanrı” olarak kabul edilmez. Nusayrilikte ise Hz. Ali insan olarak değil, “Yüce Ebedi Tanrı” olarak kabul edilir.

NUSAYRİLİKTE REENKARNASYON VAR, ALEVİLİKTE YOK Alevilikte reenkarnasyon inancı yoktur. Nusayrilikte ise reenkarnasyon/tenasüh, bu inancın temel kurallarındandır. Ruh, günah-sevap durumuna göre, insandan hayvana/bitkiye doğru aşağı, bitkiden/hayvandan insana yukarıya geçerek dolaşır. Alevilikte “Devriye” adı verilen bir inanış bulunur. Bilimsel gerçeklere de uygun olan bu inanışa göre, kademe kademe ilerleyen ve sonunda insana yükselen bir “devrediş” söz konusu. Bitki, topraktan aldığı özlerle canlanıyor, büyüyüp serpiliyor. O bitkiyi bir hayvan yiyip besleniyor. Hayvanı da insan yiyor. Topraktaki, bitkideki öz insana “devredilip” kademe atlamış oluyor. Görüldüğü gibi bu konuda da Alevilikle Nusayrilik arasında benzerlik yoktur.

ALEVİLİK ORTA ASYA TÜRKLÜĞÜNE, NUSAYRİLİK ARAPLIĞA DAYANIR Nusayriliğin ve Aleviliğin ortaya çıktığı toplum ve coğrafya tamamen farklıdır. Aleviliğin ilk nüveleri 11. Yüzyıl’da Orta Asya’da Ahmet Yesevi öğretisiyle ortaya çıkmış, 17. Yüzyıl’a kadar sürede Anadolu’da Türk toplumları içinde ise olgunlaşıp son şeklini almıştır… Nusayrilik ise 9. Yüzyıl’da Suriye’nin Akdeniz’e yakın bölgelerinde belirmiştir. İlk çıktığı yerin Nusayr dağı olduğu, bu nedenle Nusayri adının verildiği iddia edilir. Hatay ve Çukurova yörelerinde yaşayan Nusayriler, buralara 19. Yüzyıl’da Mehmet Ali Paşa’nın askerleri arasında getirilmiştir. NUSAYRİLİĞİN KURUCUSU KENDİNİ PEYGAMBER İLAN ETTİ Nusayriliğin kurucusu olarak kabul edilen Muhammed b. Nusayr, kendini “Tanrı” Ali (!) tarafından gönderilmiş bir peygamber olarak tanımlamış ve Nusayriler de bunu böyle kabul etmiştir. Aleviler böyle bir şeyi kabul etmedikleri gibi, Hz. Muhammed’i peygamber sayarlar.

ALEVİLER KUR’AN’A, NUSAYRİLER KİTÂBÜ’L-MECMÛ’YA… Aleviler kutsal kitap olarak Kur’an’ı kabul eder. Nusayriler ise 957 yılında ölen el-Hasibi adında birinin yazdığı “Kitâbü'l-Mecmû” adlı kitabı kutsal kitap olarak kabul etmiştir. “Kitâbü'l-Mecmû” açığa çıkarılmaz, gizlidir. Oysa Alevilikte böyle bir durum söz konusu değildir. Şiiler ve Şii kaynakları tarafından bile “gulat-aşırı” görülen Nusayrilik, yine de Şii fırkalarından biri olarak kabul edilir, yani Şiilik mezhebi içinde sayılır. Alevilik ise kendini Şiilik içinde görmez; “İslam içinde bir yol” şeklinde görür. Alevilikte ve Nusayrilikte farklı önderler bulunur; birinin önder olarak gördüğünü öteki öyle saymaz. Aleviler Hacı Bektaş Veli, Şah İsmail (Hatayi), Abdal Musa, Karacaahmet gibi isimleri önderleri olarak görür. Nusayriler ise Bab, İbn Nusayr gibi önderleri tanır. Bir iddiaya göre Nusayrilerin inancı 11. İmam Hasan el Askeri tarafından reddedilmiştir. İbn Nusayr, Hasan el Askeri’yi, Hz. Ali soyundan geldiği için “tanrı” olarak görmüş, kendisini de onun peygamberi saymış, bunun üzerine Askeri, İbn Nusayr ve taraftarlarını Irak Samarra bölgesinden kovdurmuş, onlar da bugünkü Lazkiye taraflarına gelip yerleşmiştir. Alevilikte Muharrem orucu vardır, Nusayrilikte bulunmaz. Nusayriler, Sünniler gibi 30 günlük Ramazan orucu tutar. Nusayrilikteki Fıraş, Mübahale adlı bayramlar da Alevilikte bulunmaz. Burada aktardığımız bilgilerin tamamı ve daha fazlası bilimsel araştırma kitaplarında/makalelerinde ve ilgili inançların kutsal metinlerinde vardır. Görüldüğü gibi, Alevilikle Nusayrilik, birbirine hiç benzemeyen bir “Hz. Ali öncelemesi” dışında hiçbir benzerliğe sahip değildir. Nusayrilere Alevi denmesinin, Türkiye’nin hem içeride hem Suriye’yle ilgili konularda elini zayıflatmak, kargaşaya zemin hazırlamak, potansiyel bir “yumuşak karın” oluşturmak gibi amaçlar taşıdığı apaçık ortadadır.