Erdoğan’ın Körfez çıkarmasına (sebeplerine) farklı bir yerden bakmaya ne dersiniz?
AKP hükümetleri denince akla gelmesi gereken en önemli saiklerden birinin pragmatizm olduğunu akıldan çıkarmamak lazım. Bu sadece iktidarda kalmaya çalışırken değil, Türkiye’nin önüne konulan, Türkiye için faydalı olacağı savunulan hedefler için de geçerli.
AKP hükümetlerinin yaklaşık 20 yıldır “ulusal değerleri özelleştirme adı altında sattığı” tartışmaları malum.
Dış politikada “eksen değişimlerinin çok hızlı yaşandığı” iddiaları da bu tartışmalar ile birlikte görülmeli.
Geçmişte söylenenin tam zıttı icraatların sergilendiğine defalarca şahit olunan dış politikada bugünlerde konuştuğumuz şey ise daha önce düşman hukuku uyguladığımız, ülkemizde yaşanan darbe girişimini desteklemek ile suçladığımız, bir gazetecinin öldürülmesi üzerine katillik ile suçladığımız, ya da “darbeci” dediklerimiz ile yeniden dostluk pozları vermemiz.
Hedef ne? Sadece sıcak para bulmak mı? Bu ülkelerin bazılarının gelecek ile ilgili planlarına, önümüzdeki kısa vadede önlerine koydukları hedeflere bakılacak olursa sadece bugünü kurtarmaya değil, geleceğe yatırım yapmaya da çalışıyoruz.
Ortadoğu / Arap ülkelerinin bazıları bundan birkaç yıl önce “vizyon” hamleleri başlattılar ve yakın gelecekte modern dünyada kendilerine yer açmak, vatandaşlarının refahını arttırmak, temel haklar, kadın hakları, eşitlik, ekonomik kalkına gibi konularda adım atmak istiyorlar.
Bu vizyon projelerinin en büyüğü Suudi Arabistan’ınki. Önce diğerlerine bakalım.
Mısır: 2016’da Abdulfettah El Sisi tarafından “Mısır Vizyonu 2030” adı altında bir proje başlatıldı. İlk etapta BM’nin “sürdürülebilir kalkınma hedefleri” tarifi çerçevesinde bu hedeflerin sekizinin yerine getirilmesi amaçlanıyor.
Bunlar;
- Yaşam kalitesinin arttırılması
- Eşitlik ve kapsayıcılık (tüm birey ve grupların her türlü faaliyete dahil edilmesi)
- Güçlü ekonomi
- Bilgi ve inovasyon
- Sürdürülebilir çevre
- Şeffaf, hesap verebilir yönetim
- (Bölge politikaları ve diğer çeşitli alanlarda) Liderlik.
Mısır bu hedefler için 2016’dan bu yana çeşitli mega projeleri hayata geçirmeye çalışıyor.
Bunlar bölgesel (kırsal) kalkınma, yeni finans merkezinin (şehir) oluşturulması ve yerli askeri endüstrinin geliştirilmesi ana başlıkları altında toplanıyor.
Kuveyt (2030), BAE (2030) ve Katar da (2035) hemen hemen aynı çerçevelerde kendilerine hedef koymuşlar.
Mısır diğerleri gibi petrol zengini değil ancak Akdeniz’de hem kendi kıyılarına yakın bölgelerde hem de Zohr gaz sahasında rezervler keşfetti ve gaz liginde üste çıkmaya çalışıyor.
Kuveyt, BAE ve Katar’ın ise petrol ve/veya gaz piyasasındaki yerleri malum. BAE’de Dubai prensliği zaten yıllardır finans merkezlerinden biri ve diğerleri ile birlikte yeraltı kaynaklarına bağımlılığı azaltmak istiyor. Bu hedeflere ulaşmanın yolları ise eğitim, insan kalitesinin arttırılması, dünya finans piyasalarında yer edinilmesi gibi alanlarda ilerleme sağlamak ve üretimi çeşitlendirmek.
Önüne vizyon koyan ülkeler arasında ise Suudi Arabistan öne çıkıyor. Suudi Arabistan siyasi ve ekonomik hacim açısından diğerlerine fark atıyor. Sadece bir şirketinin (ARAMCO) piyasa değerinin 2,3 trilyon dolar olduğunu belirtelim.
Suudi Arabistan da diğerleri gibi “2030 Vizyonu” adı altında bir çalışma başlattı. Hedef petrole bağımlılığı azaltma, eğitim, spor, sanat, çevre, sağlık, eğlence, turizm, finans gibi alanlarda yatırımlar ile dünyadaki merkezlerden biri haline gelmek.
Veliaht Prens Muhammed Bin Selman (MbS) tarafından başlatılan projede aksamalar yaşansa da süreç işliyor.
Daha önce büyük reklamla duyurusu yapılan projeye dünyaca ünlü uluslararası şirketler ve medya kuruluşları ile iş insanları ilgi göstermişti. Ancak Cemal Kaşıkçı’nın öldürülmesi ile bunların bir kısmı projeden ayrıldı.
Bir süre sonra işler “normale” döndü ve Suudi Arabistan şimdilerde aynı hedef için gaza basmış gibi görünüyor. Birkaç yıldır eğitim, kadın hakları, eğitim gibi alanlarda büyük yatırımlar yapılıyor tam bir transformasyon yaşanıyor. Geçtiğimiz yıllarda “Suudi Arabistan’da kadınlara otomobil kullanma hakkı verildi” haberlerini hatırlarsınız. Bu gelişme de işte bu çalışmaların bir parçası olarak hayata geçti.
Suudi Arabistan Yatırım Bakanı Halid Bin Abdülaziz El Falih “2030 yatırımlarımızda Türk özel sektörünün bulunmasını çok önemsiyoruz” derken tam da bu projeyi kastediyor.
Sadece Suudi Arabistan’da değil, diğer ülkelerde de temel insan hakları gibi konularda ne kadar ilerleme sağlanır ayrı bir tartışma konusu ancak bu ülkelerin ciddi bir biçimde geleceğe yatırım yaptıkları aşikar. Suudi Bakan 3,3 trilyon dolarlık yatırımdan bahsediyor.
Kısaca Ortadoğu / Arap – İslam coğrafyası yeni bir dünya kurmak için kolları sıvamış durumda. “İslam reformu” kaçınılmaz ve Erdoğan Türkiye’nin yerinin burası olduğunu düşünüyor. zaten kendi dini ve dünyevi görüşlerine aykırı bir durum yok.
Peki bu ülkelerin Türkiye’nin bu hedefinden memnun olduğu söylenebilir mi? Elbette. Türkiye de bu ülkeler için çoktan vizyon oluşturmuştu zaten. Türkiye diğer yandan Avrupa’ya (kıta – pazar) yakınlığı, dünya çapında kabul gören fırsatlar sunması, doğası, insan birikimi ile bu ülkelerin ihtiyaç duyduğu bir ülke. Kalkınma olacak ama bunun aynı zamanda insan unsuru ile desteklenmesi gerekiyor, bu da Türkiye’de fazlası ile mevcut. Türkiye’de yapılacak karşılıklı yatırımlar da bu ülkelerin iştahını kabartıyor. Ekonomik durumumuz belli ve Erdoğan pragmatist ise diğerleri bin kere pragmatist. Ayrıca dünya çapında trilyon dolarlara varacak hacimde ulusal varlık fonları olan bu ülkeler için Türkiye çok kolay ulaşılabilir bir “İslam ülkesi” olarak cazip.
Ne kazanılır ne kaybedilir, her şey para mıdır tartışmak lazım. Ama bu başlıktaki bir tartışma Erdoğan’ın umurunda değil. Geziye bir de buradan bakmak lazım.