Osmanlı İmparatorluğu gibi bir ülke hiç var olmadı. Sizin Osmanlı dediğiniz devletin resmi adı: Devlet-i Aliyye’dir ki bunu da öğrenin artık!
Gerçek isminden işe başlayıp ilerliyor ve Devlet-i Aliye’yi 1. Dünya Savaşına Enver Paşa soktu iddialarına cevaplarımızı sunuyorum.
"Osmanlı" diye bildiğiniz devlet savaş isteyen taraf değildi, olamazdı…
Nedeni gayet basitti!
Devlet-i Aliyye’nin savaşacak mecali yoktu!
Silahı yoktu…
Cephanesi kıt, donanması yoktu…
Hava gücü sıfır, yetişmiş insan potansiyeli vasattı…
En önemlisi de Hazinesi tam takırdı…
Yetmez mi?
Böyle bir ülke nasıl savaşmayı göze alabilirdi?
Bu konuda da aydınlatıcı resmi bilgiler ilerleyen bölümde ele alacağım.
İddiaya verilecek cevaplar arasındaki en büyük argümanımız 1908 yılında Estonya’nın başkenti Reval’de yapılan ve İngiltere Kralı Edward ile Rus Çarı 2. Nikola arasında gerçeklenen gizli, ama tüm dünyanın öğrendiği toplantıdır. Toplantının ana gündem maddesi Rusya için Türk boğazların ele geçirilmesi, İngiltere için ise hızla gelişmekte olan ve bir emperyal devlete dönüşen Almanya’nın gücünün kırılmasıdır.
İki devlet antlaşır. Bu toplantıdan Padişah da haberdardır ve hiçbir girişimde bulunmadığı görülmektedir. İşte bu sessizlik İttihat ve Terakki Cemiyeti’ni (İTC) çılgına çevirir.
Önce Avcı Tabur (Bordo Bereli Birliklerin atası) Komutanlarından cengaverliği ile ünlü Kolağası Resneli Niyazi isyan bayrağını açarak dağa çıkar. Fitili ateşleyen gelişme ise yine Avcı Tabur Komutanlarından İTC askeri lideri Erkan-ı Harp Binbaşısı Enver Bey’in de dağa çıkmasıdır. İsyan, tüm yurdu sarar. İsyancıların istediği ise Kanun-u Esasi’nin (1876 Anayasası) yeniden ilan edilmesi ve Meclis-i Mebüsan’ın açılmasıdır. İsyana 2. Abdülhamid daha fazla karşı duramaz ve Temmuz 1908’de II. Meşrutiyeti ilan eder…
Buralarda daha fazla takılmadan sadede gelelim.
Yıl 1914’tür ve devletin hali perişandır. Devletimiz tüm Avrupa’yı yakacak bir savaşın her an patlayacağının farkındadır. İTC hükümeti de bunun farkındadır ve Rusya’nın Türk Boğazlarında gözünün olduğunu bilmektedir…Hükümet çaresiz arayışlara girer. Önce Fransa’ya, ardından İngiltere ve son olarak da Tiflis’teki Kışlık Sarayında tatilde bulunan Rus Çarı II. Nikola ile ittifak görüşmesinde bulunulur. Hatta Türk Genel Kurmayı’nın Rus Genel Kurmayının emrine verileceği teklifi iletilir .
Buna rağmen görüşmeden olumsuz yanıt alınır.
Devletin maliyesi bitik durumdadır. Harbiye Nazırı Enver Paşa yaklaşan savaştan kaçınılamayacağını bilmektedir. Maliye Nazırı Cevat Beyle makamında görüşür ve mali durum hakkında bilgi alır. Görüşme hayal kırıklığı ile sonlanır. Çünkü maliyenin kasındaki tüm para 64 bin liradır. Enver Paşa, çaresizdir. Çünkü subay maaşları altı ay geriden gelmektedir ve beklenen savaştan uzak kalmak imkansızdır. Endişesinde haklıdır. Ordumuz bu subaylarla Yemen’de, Gazze’de, Kut-ül Amara’da ve Hicaz’da savaşacak, geride bıraktıkları aileleri perişan olacaktır…
Almanya-Avusturya Macaristan İmparatorluğu bir cephe; İngiltere, Rusya ve Fransa karşı cephede çıkacak savaşın hazırlığındadır. Savaşın ateşinden Türkler’in kaçınması imkânsız olarak değerlendirilmektedir.
Tek çare kalmıştır: Alman İmparatorluğu…
Alman Genel Kurmayı Balkan Harbi’ndeki rezaletten sonra Türk Ordusuna bakışı hayli kötüdür. 52 Feldmareşalin ortak karırı Kayzer Vilhelm’e raporlanarak sunulur: “Türk Ordusu Kadavradır! Bize ayak bağı olur!” Ardından Türkiye’de Askeri Islahat Heyetinin Başkanı General Otto Viktor Karl Liman von Sanders’ten rapor ister. Sanders, Türk ordusunun yeniden teşkil edilmesiyle büyük katkılar sağlayacağını, bu birliktelik sonrasında Rus Çarlığı ile İngiliz İmparatorluğu’nun yeni cepheler açmak zorunda kalacağına dikkat çeker. Bu raporla birlikte Devlet-i Aliyye’nin İttifak Devletleri saflarına kabulünün önü açılır.
Savaş 28 Temmuz 1914 günü başlamış, Türkler, bir an önce ittifak antlaşmasının imzalanmasını beklemektedir…
Çok beklenilmez ve resmi ittifak antlaşması 2 Ağustos 1914’te imzalanır. Tabii Türkler’in ilk hedefi maddiyat ve mühimmat desteğidir. Bu ittifakla birlikte Almanya Devlet-i Âliyye’ye hemen 10 milyon altın Mark gönderir.
Bu sırada Alman İmparatorluğu Türkler’in bir an önce savaşa dahil olmasını istemekte, Enver Paşa ise askeri ıslahatları devam ettiğini gerekçe göstererek bundan kaçınmaktadır.
Almanya bastırmakta, Enver Paşa ise mazeretini yinelemektedir. Ama, karşımızda Alman olduğunu da unutmayalım.
Almanya’nın Akdeniz donanmasındaki iki gemisi Goeben ve Breslau zırhlıları Fransız ve İngiliz hedeflerine saldırılar düzenlemektedir. Bu sırada savaşta bağımsız kalan İtalya’nın Messina limanına demirler ve iki gün kömür ikmali yapar. Tekrar denize açıldığında gelen yeni emirde Okyanusa açılmaları bildirilir. Emir kısa bir süre sonra iptal edilerek güncellenir. Yeni rotaları Çanakkale Boğazı'dır.
Bu arada İngiliz ve Fransız Donanması Akdeniz’de Alman gemisinin peşindedir. Gemiler 10 Ağustos 1914 günü Çanakkale boğazına demirler ve Devlet-i Ali’den Çanakkale Boğazı’ndan giriş izni ister. İstek, Harbiye Nazır’ı Enver Paşa’ya ulaştırılır. Gemiler boğazda beklemekte, vakit daralmaktadır. Derken ışık hızıyla Alman Askeri Islah ekibinden Yarbay Friedrich von Kressenstein Harbiye Nazırlığından belirir. Gemilerin içeri alınmasını yoksa İngilizlerce batırılacağını, buna Türk askeri gururunun müsaade etmeyeceğine inandığı belirterek damardan söze girer…
Enver Paşa çaresizce gemilere giriş emrini bildirir.
Uzatmayalım; gemiler Yavuz ve Midilli adı altında Türk donanmasına katılır. Gemilere Türk sancağı çekilir. Askerlere de birer fes ve bahriye üniforması giydirilir.
İşte ne olduysa bu iki geminin gelmesiyle olacaktı, buraya dikkat!
Gemilere ve Türk donanmasına Alman Tümamiral Vilhelm Souchon komuta etmektedir. Bu gelişin, gizli cihetleri olduğunu birazdan sizler de öğreneceksiniz.
Amiral Souchon’un ilk teşebbüsü 1914 Eylül ayında cereyan eder. Sadrazamı Said Halim Paşa Sarıyer’deki meşhur yalısında boğazı seyretmektedir. Birden donanmanın tüm unsurlarıyla boğazdan çıkış yapmakta olduğunu görür. Dehşete kapılır ve Bahriye Nazırlığına durumu bildirir. Gelen bilgide Amiral Souchon’un donanmayı tatbikat için Karadeniz’e çıkardığı bilgisi verilir. Paşa, hiddetle gemilerin derhal döndürülmesi gerektiğini, donanmanın tüm unsurlarıyla Karadeniz’e açılmasında bakanlar kurulu kararı gerektiğini hatırlatır.
Donanma Gölcük’e geri döner.
Amiral Souchon kararından ısrarcıdır. 29 Ekim 1914 günü donanma Karadeniz’e tatbikat için açılır. Karadeniz’in boğaz açıklarında Rus gemilerinin mayınlama yaptığı tespit edilir. Gemilere ateş açılır. Kömür gemisi ile batan mayın gemisinin mürettebatı esir alınır ve gemilerin tamamı batırılır. Bu bir savaş ilanıdır ve baskın basanındır felsefesi gereği Souchon, Karadeniz’deki Rus lojistik tesislerini saldırır.
Yıllardır bu emri Enver Paşa’nın verdiği yazılır çizilir, ancak askeri belge bir türlü bulunmaz ve yayınlanamaz.
Donanma İstanbul’a döner. Hükümet öfkelidir… Amiral Souchon, raporunu sunar ve yaşananları aktarır. Donanma uluslararası askeri hukuka uygun davranmış ve gereğini yapmıştır.
Bu olay Rusları adeta çileden çıkarır.
Türk hükümeti uluslararası bir komisyonun olayı araştırmasını, gerekirse tazminat ödeneceği Rus Çarlığına bildirilir. Ancak Ruslar görüşmeleri sonlandırır…
Ardından 2 Kasım 1914 tarihinde Devlet-i Aliyye’ye savaş ilan eder…
Böylece Almanya’nın Türkler’in bir an önce savaşa dahil olma isteği nihayet bulur…
Tanınmış bir askeri tarihçi akademisyenimize sordum: İki Alman gemisi nasıl oldu da tüm Akdeniz ve Ege’ye hâkim olan İngiliz Donanması’ndan kurtulup Çanakkale’ye gelebildi?
Cevap: Alman gemilerinin Ege Denizi’nde torpillenmesine İngiliz Genel Kurmayı izin vermedi!
Lafın tamamı deliye söylenir!
Özetle: Hem Almanya, hem İngiltere, hem de Rusya bizim bir an önce savaşa dahil olmamız konusunda hemfikirdir…
Bir diğer teorisi de şöyle: Reval Antlaşması gereği Türk Boğazları Rusya’ya verilecekti. İki Alman zırhlısının donanmaya katılmasıyla Karadeniz’deki güç dengesi tamamen Türklerin lehine değişti… Rus Donanması’nın elinde Yavuz ve Midilli ile baş edecek gemileri yoktu. Çünkü 1905 Japon-Rus Deniz Savaşı’nda donanmaları yok edilmişti.
(İngiltere'nin boğazları Rus kontrolüne vermesi ve bunun akabinde Ruslar'ın sıcak denizlere inmesini isteyeceğine inanan varsa sözüm yok! "Yeryüzündeki Şeytan İngiltere'dir" sözü boşuna söylenmedi!)
Lütfen dikkat! İngiliz’in parmağı olmaksızın dünyada hiçbir değişim yaşanmaz! Bu savaş: Hıristiyanlık aleminin kutsalı Kudüs, dünyanın geleceği petrol için de Hicaz, Bakü ve Musul için çıktı...
Son söz: Birilerini yüceltmek için ülkenin kahramanlarını heba etmeyin, bitsin artık yeter!