Kahramanmaraş’ın Pazarcık ve Elbistan ilçelerinde meydana gelen ve 11 ilde büyük yıkımlar oluşturan ve 50 bin insanın hayatını kaybettiği depremlerde işitme ve konuşma engelliler seslerini duyuramadılar ve yardımları duyamadılar.

Kahramanmaraş’ın Pazarcık ve Elbistan ilçelerinde meydana gelen ve 50 binden fazla insanın hayatını kaybettiği depremler 11 ilde büyük yıkımlara sebep oldu. Enkaz altında kalan binlerce can içerisinde bulunan işitme ve konuşma engelliler depremin getirdiği yıkımlarının yanı sıra iletişim problemleriyle karşılaştı ve seslerini duyuramadıkları için can verdiler. Yaşanan depremler sonrasında Ortadoğu İşitme ve Konuşma Engelliler Eğitim Derneği (ORTİED) koordinasyonunda Hatay’dan Ankara’ya getirilen ve enkaz altında yaşam mücadelesi veren Dudu Zengin ve Hacı Mehmet Zengin o anları ve yaşadıkları tedirginlikleri İHA muhabirine anlattı.



“Sayı vermeyecek kadar çok kayıbım var“

Depreme Hatay’ın Antakya ilçesinde yakalanan ve enkaz altında saatlerce yaşam mücadelesi veren ayrıca depremlerden dolayı annesi ve babası başta olmak üzere birçok akrabasını kaybeden işitme ve konuşma engelli Dudu Zengin, Enkaz altında geçirdikleri 3 saatin çok zor olduğunu ne yapacaklarını bilemediklerini ve ölümle burun buruna gelmelerinin çok acı bir durum olduğunu vurgulayarak şu sözleri kaydetti:

“Ailemden kayıplarım var. Annem ve babam başta olmak üzere birçok akrabamı kaybettim. Biz depreme ailecek uykuda yakalandık. Saat 04.17’de sarsıntıyla uyandık. Hemen çocuklarımızı kucakladık. Kapıya gitmeye çalıştık ama kapıların önü molozla kapandı. Bina üstümüze yıkıldı ve binadan çıkamadık. Eşim ve çocuklarımla beraber çok zor şartlar altında kendi imkanlarımızla enkazdan çıkmaya çalıştık. O esnada üstümüze duvarlar yıkıldığı için bu biraz zaman aldı ama en sonunda dışarı çıkabildik. Kendimizi hemen sokağa attık. Dışarıda birçok depremzedeyle bir aradaydık. Hiç aklıma gelmeyecek bir durumu yaşadık. Çok korktum. Zamanla yarış içerisindeydik. Enkazdan çıkma anımız, sokakta kalma anımız çok zordu. İlk çıktığımızda kimsemiz yoktu daha sonra akrabalarımızdan yardıma gelenler oldu. Şimdi de Ankara’ya geldik. İyi olmaya çalışıyoruz. Kıyafetlerimiz çok inceydi. Enkaza girip bir şeyler alamadık ve çok üşüdük. Yağmurda yağıyordu. İlk etapta şehirde çadırlar yoktu. Biz biraz ateş yakıp çevresinde ısınmaya çalıştık. Daha sonra akrabalarımdan yardıma gelenler oldu. Benim annem ve babam vefat eti. Onları aradım ama ulaşamadım. Çok merak ettim. Öldüklerini tahmin ettim ama buna inanmak istemedim. Kardeşlerimi aradım daha sonrasında ablam bana annemle babamın vefat ettiğini söyledi. Annem enkazdan çok uzun süre çıkamadı, zaten enkazdan sağ çıkamadı. Babam enkazdan sağ çıktı ama sonrasında vücudu dayanamadı ve hastanede vefat etti. Sonrasında eşimin ailesi bana yardımcı oldu. Görümcem eşi ve 3 çocuğu vefat etti. Yakınlarımızı toprağa verdik ve dualarımızı ettik. Annem ve babamın kabirlerini ziyaret etmek istiyorum ama böyle bir süreç içerisinde değiliz. Yakın zamanda memleketime gidip kabirlerini ziyaret etmek istiyorum. Annem, babam, dayımın oğlu, halam, halamın eşi ve çocukları ve komşularımı kaybettim. Sayı vermeyecek kadar çok kaybım var.”



“3 saat belki sizlere az gelebilir ama bizim için çok uzun bir süreydi”

Dudu Zengin’in eşi Hacı Mehmet Zengin enkaz altında geçen saatlerin çok uzun sürdüğünü ve her saniyesini çok acı bir şekilde yaşadıklarını belirterek, “Depreme uykuda yakalandık. Bir sallantı hissettik ve hemen çocukları kucağımıza aldık. O esnada üzerimize duvarlar yıkılmaya başladı. Aşağı indik ama binanın kapısından çıkamadık. Kapının önüne molozlar devrildiği için binadan çıkamadık. Daha sonrasında uzun bir uğraş sonucu dışarı çıkabildik. Sonra öğlen meydana gelen ikinci depremde bina kullanılamaz hale geldi. Deprem olduğu andan dışarı çıkma anına kadar 3 saat geçti. İlk depremde çok korktuk. 3 saat belki sizlere az gelebilir ama bizim için çok uzun bir süreydi” dedi.



“Oradaki işitme engellilerin kendilerini ifade edememelerine şahit olduk”

Deprem bölgesindeki işitme engellilere yardımcı olabilmek, onların sesi olabilmek için 2 kere deprem bölgesine giden ve oradaki bir çok depremzede işitme engelli aileyi Ankara’ya getiren Ortadoğu İşitme Engelliler Eğitim Derneği Başkanı ve aynı zamanda işitme ve konuşma engelli olan Veysel Gürsoy Çelik, işitme engellilerin sesi olabilmek için orada olmanın çok önemli olduğunu vurgulayarak şu sözleri kaydetti:

“Depremin 2. gününde artık haber almaya başladık ama iletişim sorunu yaşamaya devam ettik. bölgedeki arkadaşlarımızdan haber almaya çalıştım, sosyal medyadaki görüntüleri gördüm ve benim oraya gitmem lazım dedim. İşaret Dili tercümanları, 112 acil çağrı merkezi çalışanları, Engelsiz Sağlık İletişim Merkezi (ESİM) görevlileri ve diğer sivil toplum kuruluşlarından arkadaşlarımızın destekleriyle hep birlikte bir çalışmanın içerisine girdik. Çünkü sonuçta bizlerde işitme engelliyiz bizim gücümüzde bir yere kadar yetiyor. İletişim problemi yaşıyoruz. Buradaki arkadaş gruplarımızla konuştuk ve Adıyaman’a gittik. Adıyaman gerçekten çok zor bir durumdaydı. Hemen oradaki işitme engelli arkadaşlarımıza ulaşmaya çalıştık. Köy, ilçe ve merkezdeki arkadaşlarımıza Ankara’dan getirdiğimiz yardımları ulaştırdık. Orayı görünce gözyaşlarıma engel olamadım. Adıyaman’ın eski hali gözümün önüne geldiğinde kendimi tutamadım ve ağladım. Oradan sonra Kahramanmaraş’a geçtik. Oradaki işitme engellilerin kendilerini ifade edememelerine şahit olduk. Hemen İşaret Dili tercümanlarının da olduğu bir WhatsApp grubu kurduk. Bir toplanma noktası belirledik. Bölgede köylerde olanlara, iletişim kuramayanlar, okuma yazma bilmeyenlere de ulaştık. Bizi görünce çok mutlu oldular.”



“Onlar enkazın altındayken arama kurtarma ekipleri seslendiğinde işitme engelliler nasıl duyacak ve nasıl cevap verecek“

Depremin ilk günlerinde ekibiyle birlikte deprem bölgesine ulaşan Çelik, deprem bölgesine vardıklarında bir koordinasyon sıkıntısı olduğunu gördüklerini belirterek, “Oradaki işitme engelliler kendi dertlerini anlatıp, nereye gideceğini ve hangi haklardan yararlanabileceğini bilemediği için Ankara’ya getirdik. Buradaki otellerle iletişime geçip onları otellere yerleştirdik. Ekip arkadaşlarımızla birlikte araçlarımızda kaldık. Çünkü biz oraya gidip uzaktan izlemek istemedik. Biz oradaki işitme engellilerin engellerini aşmalarını sağlayıp ellerinden tutmak istedik. Onlar çadır kentte kaldıysa bizde çadır kentte kaldık. Onlar ne yediyse bizde onu yedik. Bu süreçte bizim camianın en büyük problemi duyamamak ve konuşamamak. Onlar enkazın altındayken arama kurtarma ekipleri seslendiğinde işitme engelliler nasıl duyacak ve nasıl cevap verecek. İşitme engelli ne zaman hangi aralıklarla sesleneceğini bilemiyor. Deprem bölgesinden Ankara’ya toplamda 30-40 kişiyi getirdik ve otellere yerleştirdik. Kendi imkanlarıyla bir yerlerde kalanlar var ama toplam sayı verecek olursam 70-80 kişiyi Ankara’ya getirdik. Buradan tüm yetkililere seslenmek istiyorum. İşitme engellilerin hayatın her alanında iletişim problemi olduğu için daha hassas olmalıyız. Kendi haklarını savunacak durumda değiller. Ne yapmaları gerektiklerini bilemiyorlar. Bunlar ile ilgili bizim çalışmalarımız var. Sadece deprem için değil sonrasında da onların elinden tutmamız gerekiyor” diye konuştu.