Reklam stratejileri, reklam çözümlemeleri, reklam sosyolojisi, konuları üzerinde çalışmalar yapan Dr. Öğr. Üyesi Cihan Becan şiddet ile reklam arasındaki bağı anlattı. Dr. Becan, Merve Şişman'a verdiği röportajda sosyal medyadaki kullanıcıları esas alarak kalıplaşmış rollerden de bahsediyor.

Reklam dünyasının kadına bakışı zaman içinde nasıl değişti?


1950-1960 yılları arasındaki reklamlarda “kadın olma” olgusunda “annelik ve ev kadınlığı”
sıklıkla kullanılan imgelerdir. 1970’lerden itibaren feminist hareketin yükselişi ve kamusal
alanda çalışan kadınların sayısının artması ile birlikte, kadına “anne ve eş” olan, arada kalmış,
“uzlaşmacı” rolü yüklenir. 1980’li yıllarda “eşitlik” kavramının toplumsal alanda sıklıkla
kullanılması reklam endüstrisinin de dikkatini çeker; “iyi anne ve eş” ile “uzlaşmacı kadın”
sıfatlarına bir de “modern kadın modeli” olarak “çocuk da yaparım kariyer de” diyen kadın
modelleri eklenir.


Sinema sektöründe ‘kadın’ kavramının evrimi nasıl oldu?


Sinema tarihine genel olarak bakacak olursak, 1920’lerde cinselliği ile öne çıkan kadın figürü 1930’larda anneliğe odaklanır ve çocuk üzerindeki ahlaki yükümlülüğü üzerinde durur. Ancak erkek figürü olmadan tek başına yetersiz olacağı da vurgulanır. Kadını, ev alanının konformizmine bağımlı hale getirmek ve bağımsızlık fikrinden soğutmak için çaba gösterilir. Ataerkil anlatıların vurgusundaki erkekler ise bağımsız olmadıkça “erkek” olamazlar ve konformizme kapılmak gibi bir durumları yoktur. 1940’larda ise kadınların iyice ötekileştirildiği, insanlıktan uzak bir konuma yerleştirildiği görülür. 1950’lerden itibaren kadın cinselliğinden korkan ataerkil yapının bakış açısı belirgin bir biçimde görünür hale gelir. Ailenin yetersizleştiğine vurgu yapılır. 1960’larda ise yükselen feminist akımla birlikte bazı yapımcıların kadınlara dair tespit yapmaktan korkmalarından ötürü sadece erkeklerin göründüğü “buddy” filmleri ortaya çıkar. Amerikan popüler kültürünün televizyon aracılığıyla giderek yaygınlaşması sonucunda, kadının kendini eril bakış açısına gönüllü olarak teslim ettiği görülür. Marilyn Monroe gibi yıldızlar, özellikle erkekler tarafından ön plana çıkarılan kadın figürüne dönüşürler. Benzer şekilde, erkeklerin idealize ettiği kadın vücudu, kadın meslekleri, kısacası kadınlığın tüm halleri, seyredilecek haz nesnelerine dönüştürülmek suretiyle erkeklerin kontrolüne geçer.

Görünen o ki geçmişte “güçlü kadın” imgesi sık sık kadın cinselliğinin ön plana çıkarılması ile bağdaştırılmış. Bu durum da son yıllarda değişmeye başladı sanırım. Nasıl değerlendiriyorsunuz?


Erkeklerden bile güçlü gözüken kadın karakterlerin gerçek dışı hale gelen durumlarda sürekli
seksapellerini ön plana çıkardıkları ve ataerkinin seyir nesnesine dönüştüklerini görüyoruz.
Bu durum, ‘sahte feminizm’ tartışmalarını da gün yüzüne çıkardı. 2010’lardan itibaren
toplumsal cinsiyet kavramının ve feminist kuramın geniş bir kitle tarafından bilinir hale
gelmesiyle birlikte kadınlar ataerkil bakışa karşı geniş bir zemin kazanmaya başladılar.

Bu değişim, reklam ve film sektörlerine de yansıdı mı?

Kadın ve erkek oyuncular arasındaki gelir eşitsizliğinden kadının temsil biçimlerine kadar pek
çok konu, artık güçlü bir şekilde tartışılıyor. Özellikle de sektördeki taciz ve tecavüz olayları
artık #MeToo gibi sosyal eylemler sayesinde gündemde farkındalık yaratmaya başladı.