Kültür-Sanat

Diyarbakır, Elazığ ve Malatya’yı görebilen tepe

Ben gazeteci, fotoğraf sanatçısı ve gezginim. Yeni yerler keşfedip görüntülemek için gezer dururum. Şimdi öyle bir yer keşfettim ki Diyarbakır, Elazığ ve Malatya’yı aynı anda görebiliyor. Burası İzollu Dağları…

Loading...

Abone Ol

YAZI, FOTOĞRAF VE GÖRÜNTÜLER: ALİŞAN HAYIRLI

Aynı zamanda fotoğraf sanatçısı, gezgin bir gazeteci olmak, işte benim gibi biri olmayı gerektiriyor. Hem gezip hem yazı yazacaksınız hem de keşfettiğiniz bakir güzelliklerin fotoğraflarını, görüntülerini çekeceksiniz. 

Beni tanıyanlar ve sosyal medyada izleyenler, çağımızın Evliya Çelebi’si olduğumu söyler ancak bu elbette abartılı, iyi niyetli ve iltifatlı bir tanımlamadır. Yine de bilin isterim ki, “içeride” gezmediğim, fotoğraflamadığım, hakkında yazı yazmadığım yer sayısı giderek azalıyor.

İzollu Dağları’nda bir tepe

İşte bugün size, son keşfettiğim bir cennetten köşeyi anlatacağım. Öyle bir manzarası olan yer ki hem Diyarbakır hem Elazığ hem de Malatya aynı anda görüş açınıza girebiliyor. Burası İzollu Dağları. Ve bu dağların belki de en güzel yerine kondurulmuş Gülenköy ve Söğüt Yaylası.

Doğal güzelliklere sahip yerleri görüntülemem ve fotoğrafını çekmem için, zaman zaman davetler alırım. Gülenköy’e gidişim de böyle bir davetin sonucunda gerçekleşti. 

Bilgisayar firması sahibi Nazım Akkaya, fotoğraf çekmem için baba ocağı memleketi İzollu’daki Gülenköy’e (Hanado) davet etti. Öve öve bitiremediği köylerine bir sabah erkenden, oradan da İzollu Dağları’na doğru uzanıp Söğüt Yaylası’na ulaştık. Kasırgayı andıran şiddetli rüzgârın estiği, pınarların coştuğu bu muhteşem güzellikteki yaylada tarihi bir dut ağacının gölgesinde Temmuz ortasında üşüyerek kahvaltımızı yaptıktan sonra, yeni dikilen kayısı fidanlarını geçip zirveye ulaştık. Tepeye yaklaştıkça büyüleyici manzara da tüm ufkumuzu sarmaya başladı. 

Üç şehri aynı anda görmek!

Öyle bir tepe ki hem Elazığ hem Malatya hem Diyarbakır görüş açımıza giriyor. Fırat Nehri üzerindeki demiryolu köprüsünü ise tam cepheden görüyoruz. Sadece manzara mı? Hayır. 

Zirvede Ehlibeyt kardeşlerimizin büyük ilgi gösterdiği Sağbaba Türbesi ve İzollu Kalesi de var. İlk defa duydum ve gördüm. Her ne kadar sadece kalıntıları ve kaya parçaları kalsa da heyecan verici iki tarihi mekânın arasında buldum kendimi. Yanıbaşımızda ne gizli hazineler var da haberimiz yokmuş. Bu manzarayı ve bu tarihi kalıntıları gördükten sonra kendi kendime itiraf etmek zorunda kaldım: Meğer ben defalarca geldiğim İzollu’yu görmemişim, bilmiyormuşum. 

Önce iş, sonra fotoğraf!

Tam aradığım açı ve manzara diyerek fotoğraf makinesine sarıldım. Nazım; “Dur!” dedi; “Bizim burada bir gelenek var, çalışmayana ekmek (fotoğraf) yok”.

Elime küreği verdi, 950 adet yeni dikilmiş kayısı ‘çitillerinin’ etrafına set yapılacağını söyledi. 

Fotoğraf uğruna çalışmayı da göze aldım. 40 yıldır elime kazma kürek almamıştım, hamlaşmışım. Fakat mecburen işe daldık. Bakmaktan kendimi alamadığım çevremdeki büyüleyici manzaraya daldıkça Nazım’dan uyarı da yedim. Saatler süren tempolu bir çalışmadan sonra işimizi bitirdik ama ben de bittim. Hayatım boyunca sadece kalem ve fotoğraf makinesi tutan ellerimde kabarcıklar oluştu. 

Her gittiğim yerde bütün işleri göstermelik poz için yaparken, bu sefer ciddi ciddi beni çalıştırmayı başaran Nazım tarihte bir ilke imza attı. Nazım, iş bittikten sonra fotoğraf çekeceğimiz zirvede, bütün yorgunluğumu unutturacak demli bir çayla mükâfatlandırdı beni… Siyah çaydanlık, odun ateşi, temiz hava, şiddetli rüzgâr ve muhteşem manzara… Vallahi çalışmaya değdi. 

Heybemde bin güzellik…

Bu arada, Nazım’ı tebrik ve takdir etmeden geçemeyeceğim. Kıraç bir bölgeyi, binlerce kök kayısı dikerek adeta bir vahaya çevirmiş. Türkiye’de herkes kendi köyüne ve yaylasına gidip tarım ve hayvancılık yapsa fakirlik de kalmaz, işsizlik de… Ama bizim insanımız özellikle son zamanlarda hazıra konmak gibi bir alışkanlık mı edindi nedir. 

Fotoğraflarım ve görüntülerimle birlikte temiz havayı ciğerlerime, güzel manzarayı da ruhuma çektim. Bana bu güzel manzarayı tanıtan, yeni bir yer keşfetmemi sağlayan Nazım’a teşekkür ettikten sonra dönüş yoluna koyuldum. Günün sonunda eve huzurlu, mutlu ve sevinçli döndüm, çünkü motorun arkasındaki heybemde birbirinden güzel, harika fotoğraf, video ve anılar biriktirdim.