Seçim kampanyası sırasındaki ölümcül suikast girişiminden milimetrelik şansla kurtulan Donald Trump’ın hayatı halen risk altında.
New Orleans, Las Vegas ve New York’taki “kurmaca” saldırılar ve olaylar, doğrudan Trump’a yönelik ölüm tehdidi olarak değerlendiriliyor. Üç olaydaki özne kişilerin üçünün de birçok ortak noktası bulunması, kendi başına zaten çok şey anlatıyor.
ABD’NİN İKİ ÖNCELİĞİ
ABD’nin “müesses nizamı”, İsrail’in güvenliğini ve çıkarlarını her ne pahasına olursa olsun korumayı esas alan bir anlayış üzerine kurulu. Bu, gizlenmesine gerek görülmeyen bir gerçek.
Pek gündeme getirilmeyen bir diğer gerçekse, ABD’de başkanlık koltuğu, Beyaz Saray, ekonomi/ticaret, kültürel hayat, iletişim/medya dahil hayatın hemen her bölümünün Yahudilerin kontrolü altında bulunması gerektiği yönündeki “yazılı olmayan kural”.
SÖYLEMLERİYLE “MÜESSES NİZAM”I KIŞKIRTTI
Trump, bu iki temel anlayışa karşı tavırlar geliştirdi. Dahası, başkan seçildiğinde bu yönde icraatlar yapacağının da güçlü işaretlerini verdi. İsrail’in ve CIA/PENTAGON’un desteklediği PKK/YPG’yi yalnız bırakacağına, Suriye’den Amerikan varlığını çekeceğine, ABD’nin savunma bütçesini artıracağına, Elon Musk gibi Yahudi olmayan yeni bir zenginler sınıfı yaratacağına yönelik söylemlerde, imalarda bulundu.
Bunlar, Yahudilerin kontrolündeki “Derin Amerika” harekete geçirmeye yetti. Sonuçta zaten bir grup CIA/PENTAGON “kadrolusundan” oluşan kişilere sözümona kurdurulan IŞİD oyunu yeniden sahnelendi. Trump’ın Las Vegas’taki oteli Trump International’ın önünde, Musk’ın Tesla’sına ait elektrikli kamyonet Cybertruck'la birlikte Amerikan ordusunun “yeşil bereli” bir mensubunun patlatılması, Trump-Musk ikilisine tam anlamıyla ve açıkça bir ölüm tehdidi mesajıydı.
“DERİN AMERİKA” TRUMP’TAN UYSALLIK SÖZÜ İSTİYOR
Görünen o ki, “Derin Amerika”, 20 Ocak’ta koltuğa oturmadan önce Trump’tan bir “söz” istiyor.
Donald Trump, Amerikan derin devletine rağmen başkanlık seçimlerini kazandı. Koltuğa oturmak için gün sayıyor. Ancak son New Orleans, Las Vegas ve New York’taki “kurmaca” saldırılar, Trump’ın 20 Ocak’ı görüp göremeyeceği sorularına neden oluyor. Amerikan derin devleti Kennedy, Clinton örneğinde olduğu gibi, kendisine ve kurduğu düzene “diklenen” başkanları öldürmek ya da “ölümden beter edip” bir şekilde hizaya getirme konusunda hem epeyce deneyimli hem de acımasız.
AMERİKA’NIN DERİN ÇATLAKLARI
Şu son üç saldırı/olay bile, Amerikan iç siyasetinde derin çatlakları, ayrışmaların çoktan gerçekleştiğini gösteriyor. Dünyanın en büyük ve en iyi işleyen demokrasisi olduğunu sık sık iddia eden ABD’de sorunlar ve “sorun çıkaranlar”, bu iddiayla temelden çelişen demokrasi dışı yöntemlerle.. ya kan ve şiddet yoluyla, ya “cinsel şantaj” yoluyla, ya da bunlara benzer biçimlerde çözülüyor/hallediliyor.
Amerikan “müesses nizamı” ve derin devleti, Trump’tan 20 Ocak’ta başkanlık koltuğuna oturmadan önce, “hizaya geldiğine”, onların istediği çizgilerin dışına çıkmayacağına ilişkin “söz” istiyor.
WASP’LAR “MÜESSES NİZAM” OLMAK İSTİYOR
Bu “söz”ü Trump’ın vermesini beklemek, Amerikan gerçeklerine aykırı duruyor. ABD’nin, sadece beyaz Anglo-Saksonların yönetiminde/elinde olması gerektiğini savunan WASP (White Anglo-Sakson Protestan) anlayışı/hareketi, 1990’lı yıllara dek, ülkeyi Yahudilerle elbirliği ve işbirliği içinde yönetti. Zencilere ve sarılara uygulanan ayrımcılık ve aşağılama politikaları bu iki anlayışın senteziydi aslında.
WASP’LAR NASIL YAHUDİLERİN KARŞISINA GEÇTİ?
Ancak, getirisi büyük her ortaklık gibi WASP-Yahudi ortaklığı da, paylaşımda yaşanan “büyük lokmanın kimin olacağı” çekişmelerine kurban gitti ve 1990’larla birlikte, çoğunlukla perde arkasında kalsa bile ayrışma derinleşti.
İsrailci/Yahudici Protestan Neo-Con anlayışına destek veren, hatta onlardanmış gibi duran WASP’lar, ayrışmanın derinleşmesiyle birlikte, önce bu cephenin “yumuşak karnı” haline dönüştü, ardından da tamamen karşısına geçti. ABD ile İsrail bu yüzden 1990’lardan itibaren bazı başkanlar döneminde neredeyse “boşanmanın eşiğine geldi”. Önemli ayrıntıyı da hatırlatalım: Amerikan müesses nizamının katlettiği Kennedy de bir WASP idi. Kennedy, Amerika’nın kontrolünü Yahudilerin elinden alıp, kendisi gibi WASP olanların eline vermeyi hayal etmişti. Aynı emeli/hedefi şimdilerde Trump güdüyor.
WASP’lık, Yahudiler hariç, Amerikan toplumunun en üstteki sınıfını ifade eder. O bakımdan ABD’de her alanda en az Yahudiler kadar etkindirler.
TRUMP WASP’LARA MEVZİ KAZANDIRDI
Trump’ın ilk başkanlığı döneminde WASP’ların gereğinden çok fazla mevzi kazanması tesadüf olarak görülmemeli. Trump, ilk bakışta, çok düşünmeden konuşan ya da hareket eden fevri bir kişilik olarak algılansa da, aslında oldukça zeki biri ve ülkedeki Yahudi hegemonyasını ABD’nin temel sorunu olarak görüyor ve bu sorunu çözmenin yolunu WASP’ları Yahudilere karşı etkin/üstün kılmakta buluyor.
ABD’deki Yahudi etkinliğini, hatta sömürüsünü görme konusunda Trump’ın bir avantajı var: Ekonomik hayatın içinde pişmiş, zaman zaman kaybetse de çok paralar kazanmış, zengin olmuş bir Trump, ülkenin ekonomik yaşamında Yahudi etkinliğini, ortalama bir Amerikalıdan çok iyi görebiliyor. Trump da muhtemelen WASP’lar gibi şöyle düşünüyor: “Koskoca Amerika’yı 7 milyonluk bir azınlık sömürmemeli”.
TRUMP İSTESE DE DÖNEMEZ
“Derin Amerika”nın New Orleans, Las Vegas ve New York’taki mesajlarla istediği “söz”ü Trump verirse rahat eder ancak, bugüne dek söylediklerinin tersini yapan silik ve uysal bir başkan olarak görevini tamamlar. Böyle bir olasılık, en başta Trump’ın kişiliğine ters. Kaybettiği seçimi kazandığını iddia ederek inanılması güç bir işe girişen, Beyaz Saray’ı işgal ederek ABD’de darbe yapmaya kakışan bir Trump, geri adım atmayacaktır. Dahası, WASP’larla el ele vermiş bir Trump, bu saatten sonra istese de dönemez.
YENİ “OYUNLAR” BEKLEYİN!
Bu durumda, kısa vadede bile ABD’de siyasal, hatta toplumsal çatışmaların, hatta kaosun çıkacağını öngörmek kehanet olmasa gerek. Trump için en büyük risk, başta Yahudi lobilerinin kontrol ettiği alanlar ve araçlar olmak üzere, tamamen birer Yahudi kuruluşu haline dönüştürülmüş CIA ve PENTAGON’un, son günlerde sahnelenen “IŞİD oyunu” ve daha ötesine geçecek oyunları olacaktır.
Neresinden bakarsak bakalım, 1 Ocak 2025’ten itibaren başlayan süreçle birlikte ABD’yi ciddi olaylar, tartışmalar, kargaşa ve kaos bekliyor. Ancak diğer yandan, Amerikan tarihine ve “müesses nizam”ın davranış kodlarına aşina olanlar aşina olanlar iyi bilir ki, “Derin Amerika” lafla, şantajla, ayak oyunlarıyla çözemediği “sorunları” suikastlarla, kan dökerek “çözmeyi” de iyi bilir. Yani kısaca, Trump’ın, hatta Elon Musk’ın hayatı kesinlikle tehlikede!
İÇ ÇEKİŞME DÜNYAYI ETKİLER
Diğer yandan, iç çekişmelerde ötekine üstünlük sağlamak isteyen taraflardan biri ya da ikisi de, dünyanın herhangi bir yer yerinde, örneğin (büyük olasılık) Orta Doğu’da Türkiye’yi yakından ilgilendirecek/etkileyecek hamlelere, çılgınlıklara girişebilir de. Bu tür girişimlerin başımızı ağrıtması büyük olasılık. Zira, ABD’nin hapşırmasının, dünyanın birçok ülkesini nezle ettiği örnekleri çok yaşadık.