Dünya

Batı basınında ABD-Rusya müzakereleri

Rusya ve ABD heyetleri arasındaki Riyad’daki görüşmelerin hemen ardından dünya medyasından tepkiler geldi. Avrupa basını ise analizleriyle dikkat çekti.

Abone Ol

ABD ve Rusya, salı günü Riyad'da dört saatten fazla süren görüşmelerin ardından Ukrayna'daki savaşın sona ermesi için birlikte çalışma konusunda mutabakata vardı.

Toplantıda, büyükelçiliklerin yeniden açılması başta olmak üzere Trump ve Putin arasında bir zirve toplantısı ve daha yakın ekonomik iş birliği kararları alındı. Toplantının ardından heyetteki yetkililer temaslarının gerekli gördükleri kısımlarını uluslararası kamuoyu ile de paylaştı.

AVRUPA’YI SARSAN ANLAŞMA

İki küresel güç arasında Biden döneminde verilen aranın kısa sürede kapatılacağı mesajı veren müzakereler, Rusya'yı cezalandırmak isteyen Avrupa’ya darbe oldu.

Ukrayna ile ilgili kritik kararın alındığı masada Avrupa yoktu ve bu konuda batılı liderlerin tepkileri cılız söylemler olarak kaldı.

AB temsilcisi Kaja Kallas’ın X hesabında yaptığı paylaşım Avrupalı yetkililerin ortak tavrını özetliyordu: Kallas kısaca, “Putin bizi bölmek istiyor, onun tuzaklarına düşmeyelim” dedi.

Kallas şöyle yazdı;

“Avrupa dışişleri bakanlarıyla birlikte Riyad’daki görüşmelerinin ardından Dışişleri Bakanı Marco Rubio ile görüştüm. Rusya bizi bölmeye çalışacak. Onların tuzağına düşmeyelim. ABD ile birlikte çalışarak Ukrayna'nın şartlarına uygun adil ve kalıcı bir barışa ulaşabiliriz."

AVRUPA BASININDA TEPKİLER

Riyad’daki görüşmelerin sona ermesinin hemen ardından Avrupa basınında yer alan analizler ise dikkat çekti.

İngiliz Financial Times’ta, ABD-Rusya görüşmelerine ilişkin, “Avrupa'da Ukrayna sorununun Putin'in şartlarına göre çözülmesi korkusunu tetikledi” yorumu öne çıktı.

GUARDİAN’DAN SERT ELEŞTİRİLER

Öte yandan The Guardian, William Seaford, Mark Cottle ve Simon Rew gibi keskin kalemlerin ABD’ye öfke kustuğu, Avrupa’nın masada yer almasının gerekliliğini savunduğu satırlarına yer verdi.

William Seaford özetle, “ABD, Avrupa birliklerinin barışı koruma görevlisi olmasını istiyorsa, müzakere masasında bir yer edinmeliyiz,” derken, analizinde, “sadece JD Vance'in Münih'teki küçümseyici ve ikiyüzlü sözlerine değil aynı zamanda Donald Trump'ın Ukrayna ve Rusya arasında barışı sağlama çabalarına da dehşet ve öfkeyle bakıyorum” ifadelerini kullandı.

Seaford ayrıca, “Daha fazla kan dökülmesini önleyen barış iyi bir şey olabilir, ancak Vladimir Putin'in Ukraynalıların savaş alanında onu bu kadar kahramanca mahrum bıraktığı zaferi elde ettiği bir paylaşım olamaz. Ya da Ukrayna'nın açgözlü ABD ve irredantist Rusya tarafından yoksullaştırılıp hadım edildiği bir paylaşım olamaz.” değerlendirmesini yaptı.

“PUTİNLE ANLAŞAN TRUMP’A KANMAMALIYIZ”

Seaford açık bir şekilde, “ayrıca, Avrupa ve dolayısıyla İngiltere, Ukrayna ve kıtanın geleceğine ilişkin müzakerelerin dışında tutulacaksa, hiçbir koşulda İngiliz veya diğer Avrupa birlikleri barışı koruma rolünde kullanılmamalıdır.” diye yazdı.

İngiliz yetkililere çağrı yapan Seaford, “Trump'ın Putin ile bir anlaşma yapabileceğini, Ukrayna'nın mineral zenginliğini çalabileceğini ve sonra Avrupa'nın parçaları toplamasını bekleyebileceğini düşünmesi inanılmaz derecede utanç verici. Buna kanmamalıyız.” Dedi.

Devamında, “Trump ve yandaşlarının hileleri yüzünden İngiliz hayatlarının riske atılması kabul edilemez. ABD, Avrupa birliklerinin sahada olmasını istiyorsa, müzakere masasında bir yerimiz olur. Hiçbir şüphe yok, hiçbir ama yok. Temsil olmadan vergilendirme yok: bu, ABD demokrasisinin kurucu ilkesi değil midir?” şeklinde kışkırtıcı ifadeleri kaydetti.

İNGİLİZLERİN HAYAL KIRIKLIĞI

Mark Cottle ise Monmouthshire’daki analizinde İngilizlerin ABD için yaptığı fedakarlıkları hatırlattı.  

Cottle’in yazısında şu ifadeler yer aldı; “Donald Trump, başkan yardımcısının konuşması göz önüne alındığında muhtemel göründüğü üzere, 1945 sonrası uluslararası yapıları altüst etmeye kararlıysa, o zaman Atlantik'in her iki yakasının da güvenliğe yönelik işlemsel bir yaklaşımın tam anlamını düşünmesi gerekir. Belki de İngiliz politikacılar, yalnızca kendilerine uygun olduğunda Amerikalılar için özel olan sözde özel ilişki hakkında kendilerini kandırmayı bırakacaklardır. Aynı zamanda, belki birileri Trump'a savunma ittifaklarını gayrimenkul anlaşmaları gibi değerlendirmenin bir hata olduğunu söyleyebilir.

“600’DEN FAZLA İNGİLİZ ASKERİ ABD İÇİN ÖLDÜ!”

Keir Starmer'ın umduğu gibi başkan İngiltere'yi ziyaret ederse, Londra'daki Victoria Embankment Gardens'daki Irak ve Afganistan anıtını ziyaret etmesini öneririm. Burada, 2001-2014 yılları arasında bu ülkelerde Amerikan savaşlarını ilerletmek için ölen 626 İngiliz askerini hatırlayacaktır. ABD'de gazilere duyulan genel saygı göz önüne alındığında, Maga hareketi askeri fedakarlığımızın Kuzey Atlantik ittifakının kolayca göz ardı edemeyeceği birkaç yönünden biri olduğunu görebilir.

Trump daha sonra Putin ile anlaşmalar yapmak için Avrupa'yı terk ederse, kişisel çıkarın her iki taraf için de işe yaradığının açıkça belirtilmesi gerekir. ABD, eski müttefiklerinin, ikinci dünya savaşının sonundan beri emrettiği şekilde, onun arkasında saf tutmasını bekleyemez.”

“ABD BEDEL ÖDEMELİ”

Guardian’ın öne çıkardığı son örnek Simon Rew imzasıyla, “Trump-Putin'in Ukrayna'yı paylaşması savunulamaz” başlıklı bir tepki yazısı oldu.

Rew analizinde şu ifadeleri kullandı;

“Simon Tisdall'ın bir yıl önce Observer'da belirttiği gibi, Birleşik Krallık, Amerika Birleşik Devletleri'nin aktif desteği olmadan Trident nükleer caydırıcılığını sürdüremez. Artık ABD'nin, Birleşik Krallık'ın Trident'i kullanmasını veto etmek ve/veya devam eden herhangi bir destek için yüksek bir bedel almak istemesi riski yüksek görünüyor. Trident'i rafa kaldırmayı ve bu fonu Avrupa'daki konvansiyonel savunma kapasitesine yönlendirmeyi düşünmenin zamanı gelmedi mi?”

DW: UKRAYNA VE AVRUPA İÇİN OLUMSUZ

Alman DW, “uzmanlara” işaret ettiği bir analizde, ‘uzun bir aradan sonra Ukrayna savaşını görüşmek üzere ABD ve Rusya temsilcilerinin bir araya gelmesinin Ukrayna ve Avrupa için olumlu bir mesaj olmadığını’ vurguladı.

İTALYA’DAN BRÜKSEL’E TEPKİ

İtalya basını da ABD ve Brüksel’e yönelik eleştirilerinden elinden geleni ardına koymadı.

La Stampa, “Ancak Brüksel zorbalığa uğramamaya karar vermeli” derken, Il Sole 24’te yer alan, “Amerika Birleşik Devletleri'nden yeni küresel düzensizlik” başlıklı analiz dikkat çekti.

“TRUMP ÜÇ KUTUPLU BİR DÜNYAYA BAKIYOR”

Ugo Tramballi, “Trump’ın, Çin ve Rusya'nın olduğu, Avrupa'yı dışarıda bırakan üç kutuplu bir dünyaya bakıyor gibi” göründüğünü kaydetti.

Trump’ın, Ukrayna ve Gazze'de barışı tesis etme sözünü, “bu küresel bir birlikte yaşama yapısına doğru bir başlangıç” ​​olarak değerlendiren Tramballi, devamında “Ama eğer savaşları Vladimir Putin ve Binyamin Netanyahu'nun kazanmasına izin vererek bitirirseniz, sadece yeni savaşlara yol açarsınız. Veya kapatmayı düşündüklerinizi uzatırsınız. JD Vance'in Münih konferansında verdiğini iddia ettiği demokrasi dersi, geçmişe baktığı için bir başlangıç ​​noktası olamaz. Amerikalı başkan yardımcısı, yirminci yüzyılın trajik Avrupa tarihini görmezden geldi: Bunu bilerek yaptı, çünkü Hitler'den ve ardından Stalin'den bizi ABD kadar kurtaran başka kimsenin olmadığını biliyordu.” diye yazdı.

Tramballi, Trump yönetiminin, “karanlık bir dünya görüşünü, birçok alternatif gerçeğin en tehlikelisi olanını dayatmaya çalıştığını iddia ederek, Rusya ve Çin’in 2007 mali kriziyle birlikte ABD'den öğreneceği hiçbir şey kalmadığını anlamasıyla karşı çıktığını ve Washington'ı üç kutuplu bir dünya sistemi kurmaya ittiğini” belirtti.