Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Filistin TV’de Filistin tehciri, ABD'nin İsrail'e verdiği destek, ateşkes, esir takası gibi birçok konuya ilişkin açıklamalarda bulundu. “Filistin tehciri kabul edilemez. Bu türden teklifleri biz ciddiye alınması gerektiğini düşünmüyoruz” ifadelerini kullanan Fidan, İsrail esirlerinin kurtarıldıktan sonra İsrail Başbakanı Netanyahu’nun tutumunun önemli olduğunu belirtti.
İşte Fidan’ın açıklamalarının satır başları:
FİLİSTİN TEHCİRİ KABUL ETMEZ
Filistin tehcirine yönelik teklifleri biz ciddiye alınması gerektiğini düşünmüyoruz. Bu biraz tarihi bilmemek, anlamamak manasına gelir. 1948'de Filistinliler bir defa tehcir edildiler. Daha sonra bu sorunun ortadan kalkması için uluslararası toplum, 1967 sınırları temeline dayalı, başkenti Doğu Kudüs olan, coğrafi bütünlüğe haiz bir Filistin Devleti'nin kurulmasıyla İsrail'le yan yana yaşayabilecek iki devletli bir çözümü, aslında formülünü uluslararası toplum ortaya koymuştu. Biz İslam dünyası olarak, Türkiye olarak, Arap dünyası olarak ve uluslararası toplumun kahir ekseriyeti, en son Birleşmiş Milletler'de yapılan oylamaya baktığınız zaman da görürsünüz bunu. Dünyada bu görüşün desteklenmesinden daha fazla desteklenen başka bir siyasi proje yok. Fakat ne acıdır ki bu kadar büyük bir genel kabule sahip iki devletli çözüm projesi pratikte hayata geçirilemiyor. Bunun çeşitli sebepleri var biliyorsunuz. Onu belki ilerleyen sorularda konuşuruz ama biz tekrar edecek bir tehciri kabul etmiyoruz. Bunun olmaması gerektiğini düşünüyoruz.
REHİNELERİ KURTARDIKTAN SONRA NETANYAHU SALDIRABİLİR
Bizim bütün dileğimiz 7 Ekim'den bu yana devam eden soykırımın durması ve ulaşılan ateşkesin devam etmesi, Gazzelilerin tekrar yurtlarına dönmesi, normal hayatlarına başlayabilmeleri. Bu konuda uluslararası toplum olarak elimizden geleni yapıyoruz. Fakat Netanyahu'nun zihni tabii ortada. Zaman zaman kendisi de bunu göstermekten çekinmiyor. Rehineleri kurtardıktan sonra onu tutacak başka hiçbir şey yok. Tutacak sadece uluslararası toplumun gerçekçi bir tavır koyması, yani İsrail'i tamamıyla izolasyon altına alan bir tavır koyması. Biliyorsunuz anlaşmaya garantör olan üç tane devlet var: Mısır, Katar ve Amerika Birleşik Devletleri. Amerika'nın burada İsrail üzerinde bu anlaşmanın hükümlerine tâbi tutacak bir zorlama yapması gerekiyor. Bunun olmadığı bir yerde tekrar Amerika desteğiyle Netanyahu bir savaş başlatırsa Amerika'nın zaten diplere vurmuş olan kredisi daha da fazla dibe vuracak ve uluslararası sistemdeki bu çarpıklık bir krizin devam etmesini sağlayacak.
TARİHİN ÇÖPLÜĞÜNE GÖMÜLDÜLER
Tarihe baktığımız zaman şunu görürüz: Orta Doğu'daki halklar, onurlu halklar. Bu türden problemli psikolojik tiplerin projelerini çok gördü ve bunlar tarihin çöplüğüne gittiler. Belli bir süre etkilerini korudular mı, korudular. 15 yıl, 20 yıl, 30 yıl, 40 yıl, 50 yıl. Ama sonuçta tarihin çöplüğüne gömüldüler. Yani Orta Doğu halkları bu projenin de üstesinden gelecek inşallah uzun vadede.
İKİ DEVLETLİ ÇÖZÜM GEREKİYOR
Şu anda diplomatik girişimlerimizi devam ettiriyoruz. Özellikle İslam İşbirliği Teşkilatı Arap Ligi'nin oluşturduğu Temas Grubu, biliyorsunuz yedi ülkeden müteşekkil: Dördü Arap, üçü de Arap olmayan ülkelerden müteşekkil. Çalışmalarımız, istişarelerimiz hız kesmeden devam ediyor. Çünkü ateşkes bir aşama getirmişti. Bundan sonra bunu nasıl ileriye taşırız, iki devletli çözümün gündemden düşmemesi gerekiyor bir hız kazanmışken. Çünkü biz bölge halkları olarak bölgemizde Filistin meselesinin nasıl bir istikrarsızlık ve çatışma kaynağı olduğunu en iyi biz biliyoruz. Buna kalıcı bir çözüm getirmenin yolu, hem İsraillilerin hem Filistinlilerin güven içinde yaşayacağı iki devletli bir çözümün hayata geçmesi. Biz buna uluslararası toplum olarak, bölge ülkeleri olarak gerekli her türlü desteği vermeye hazır olduğumuzu defaatle ifade ettik. Bu konuda çeşitli istişarelerimiz var, projelerimiz var. Önümüzdeki haftalarda, aylarda bunların tek tek hayata geçtiğini göreceksiniz.
ULUSLARARASI DESTEK EN YÜKSEK DÜZEYDE
Birincisi bu kadar şehit, mazlum kadın ve çocuğun şehadeti iki şeyi ortaya çıkardı: Filistin davasına yönelik uluslararası destek ve farkındalık, modern zamanlarda ulaşabileceği en yüksek düzeye ulaştı. Maalesef bu bir soykırım neticesinde oldu. Diğer taraftan, üzülerek söylüyorum ki, uluslararası toplumun kendi yüreklerinde, kafalarında bu kadar karşı çıktığı bir konunun önlenememesi de uluslararası sistemin bozukluğunu ve uluslararası toplumun da acizliğini gösterdi. Şimdi uluslararası toplumun ve uluslararası sistemin, kendi zayıflığını, bozukluğunu, acizliğini gidermek için bazı adımlar atması gerekiyor. Filistin meselesinde bundan sonra atılacak adımlar aslında bunun için iyi bir fırsat. Türkiye olarak biz, bu meselenin adil ve kalıcı bir şekilde çözülmesi için uluslararası topluma gereken çağrıları yapıyoruz. Alınması gereken bir inisiyatif varsa bunu almaya devam ediyoruz. Siyasi alanda, diplomatik alanda, insani yardım alanlarında; açıktan, kapalı ne gerekiyorsa. Hep defaatle ifade ettik, Cumhurbaşkanımız da bu konuda çok hassas.
ŞEYTANİ BİR ZİHİN
Bölgede 67 sınırlarına dayalı iki devletli bir çözümün hayata geçmesi hem bölge ülkelerini rahatlatacak, hem Filistinlilerin onurlu bir devlet kurma hakkını iade edecek, hem de küresel çatışma riskini azaltacak. Şimdi bu türden bir kalıcı iyiliğin karşısında olan zihin şeytanî bir zihindir, ona çok dikkatle bakmak lazım. Bu sadece bir bölgesel problem değil, insanlığın tamamını tehdit eden bir zihinle karşı karşıya olduğumuzu da aslında burada vurgulamak gerekiyor. Bence insanlık vicdanı bu zihni görüyor, bu zihni okuyor, bu zihnin neyi murad ettiğini, neyi amaçladığını anlıyor ve ona göre de bir karşı duruş var. Hatırlarsanız en son Birleşmiş Milletler'de Filistin ile ilgili yapılan oylamada 145'ten fazla oy almıştı. Bu muazzam bir destek. Bu desteğin inşallah biz fiiliyatta da hayata geçeceğini düşünüyoruz.
ABD'NİN İSRAİL'E KAYITSIZ ŞARTSIZ DESTEĞİ VAR
Çünkü Amerika'nın kayıtsız şartsız desteği var. Amerika'nın ve Batı'nın bazı ülkelerinin kayıtsız şartsız destek verdiği, askeri destek verdiği bir durumda diğer ülkelerin toplam gücünün… Yani bu bir matematik meselesi, ona bakmak lazım. Adalet meselesi olmaktan, hak ve hukuk meselesi olmaktan çıktı ve matematiğe döndü, güç matematiğine dönüştü. Gücü daha fazla olan, yanlış veya doğru olduğuna bakmaksızın kan dökmeye yol açıyor. Buna orman kanunu diyoruz biliyorsunuz. İnsanlık binlerce yıl daha iyiye doğru evrilirken – ahlaken, hukuken, sistem olarak, anlayış olarak – ama günün sonunda yine orman kanunun geçerli olduğunu görüyorsunuz.
KUDÜS FİLİSTİN MESELESİNİN BİR SEMBOLÜ
Kudüs meselesi, Filistin meselesinin önemli bir sembolüdür. Orada hayatını kaybeden aziz, muhterem Filistinli kardeşlerimizin yanı sıra bizim için diğer bir önemli husus da dinimizden kaynaklanan Kudüs ve Mescid-i Aksa'dır. Buranın üzerinde oynanan oyunlar, Kudüs'ün tamamıyla Yahudileştirilmesi, uluslararası kimliğinden, Müslüman kimliğinden, Hristiyan kimliğinden çıkartılması ve buraya tek dinli bir yaklaşımın getirilmesi tabii ki kabul edilemez. Burada Ürdün'le yakın çalışıyoruz. Ürdün'ün buradaki duruşuna destek veriyoruz. İslam ülkeleriyle bu konuda yakınlaşmamız var, ciddi çalışmalarımız var.
İSRAİL PROVOKE EDİYOR
Ama maalesef İsrail yine kendisine sağlanan destekle Kudüs'te de her türlü provoke edici adımı atmaya devam ediyor. Aslında medeniyetin geldiği noktada, burası uluslararası tevhidi dinlerin temsil edildiği bir barış şehri, bir buluşma şehri olabilirdi. Fakat İsrail hem Müslümanlara ait, hem Hristiyanlara ait bütün sembolleri silmede, orayı domine etmede ısrarlı. Bu böyle gider mi? Ben bunun böyle gideceğini düşünmüyorum. Bu zulüm döngüsü bir yerden kırılacak.