Ahlak, su ve ateş

Abone Ol

Ahlak, su ve ateş arkadaş olurlar. Bir gün uzak bir diyara gitmek için yola koyulurlar. Bir müddet sonra birbirlerini kaybederlerse nasıl bulacaklarını düşünürler.

            Su ve ahlak ateşe sorar:

            "Kaybolursan seni nasıl bulacağız?"

            Ateş, "Nerede duman görürseniz ben oradayımdır." der.

            Bunun üzerine ateş ve ahlak suya sorarlar ve su şöyle der:

            "Nerede bir şırıltı duyarsanız ben oradayım."

            Sıra ahlaka gelince cevabı şöyledir:

            "Beni kaybetmeyin, eğer kaybederseniz bir daha asla bulamazsınız."

            Evet, her insan bir dünyadır ve ahlakını kaybetmediği sürece insandır. Sanskrit bir deyiş şöyledir: Paran varsa işbirlikçi ve köle satın alabilirsin, fikrin varsa lider olursun." Öte yandan neoliberalizmde bir avuç elit "esas oğlan"ın tüketemediği, asla da ömrünün ahir zamanına kadar tüketemeyeceği kaynaklardan daha pek çoğuna sahip olmak uğruna bütün değerleri ve ömrünü tüketmesi de günümüz dünyasında bir vakıadır.

            Yalınkılıç kozların paylaşıldığı "er meydanları"ndan, şeytanı bile kıskandıran entrikalara kadar en geniş manasıyla "siyaset ve para" bütün tarih boyunca hür veya köle ayırmaksızın, insanları yönetme metotları geliştirerek ekonomi, ekonomi kavramına konu olan canlı ve cansız her şeyden menfaat sağlamanın bilimi haline dönüştürüldü.

            Bir tarafta toplumu kendi içine hapsedip, her anlamda üretkenliğini ve ahlakını örseleyen katı devletçilik, diğer tarafta yetmişlik aymaza on sekizlik bakire kız fantezisi sunan bir avuç elitin kontrolündeki küresel merkez sermayenin önderliğindeki deregüle edilmiş piyasalar canavarı neoliberalizm. Veya insanlığın kahır ekseriyetini "ucuz işgücü" olarak gören doğrudan hiksoslaştırıcı -köleci veya dolaylı metotları kullanan neoliberalizm "ucuz maliyet" ve "tüketim" üzerine şakıyıp duruyor: Para, para illa ki para...

            Para, üretim kabiliyetini yıkıma uğratma hususunda katı devletçiliği bile gölgede bırakan ekonomik bunalımın tek sebebi. Üretim altyapısını çökertip, işgücünü telef eden bir savaş değil de içinde her türlü dalaverenin cirit attığı sektörleştirilen (finans sektörü) para olduğuna göre, başı sonu enikonu metalaşma hikayesinden ibaret neoliberal ekonomiyi rayına oturtma gayesiyle, parayı tek tek her ferdin, dolayısıyla toplumun genel menfaatleri doğrultusunda doğru yönetebilmek için önce üretim ve tüketim süreçlerini gerçekleştiren paranın unsurları sermaye ve geliri, görev tanımlarına uygun olarak hiçbir biçim ve şartta birbirine karışamayacağı bir duvar ile birbirinden ayırmak gerekir.

            Para, kolay ve tek katmanlı tüketim sürecinin tam aksine zorlu ve çok katmanlı üretim sürecini gerçekleştirmekle yükümlü bir vasıta iken, dönüştürülerek oluşturduğu finans sermayesinin, kötü polis gibi devamlı nefretle hatırlanıyor olması, suistimalllere ve manipülasyonlara karşı hiçbir savunma mekanizması (hukuku) bulunmayan mevcut neoliberal kapitalist ekonomik sistemde, fonksiyonunu, doğru ve hakkıyla yerine getirememesindendir. Para artık bir avuç elit tarafından stoklanmaktadır. Kuran da şöyle der:

            "Para stoklayanları ateş dolu bir azapla müjdele."

            Özellikle 1978 Washington Mutabakatı ile insanlığı "hiksoslaştırma" fantezileriyle yanıp tutuşan, yeryüzüne çalışma kampı muamelesi çeken merkez sermaye ve onun Vatikan'ı IMF ve havarileri- WB, WTO- mali disiplinin mutlak şartı saydığı tasarruf prensibini, savunma harcamaları dışında kalan diğer bütün alanlarda dayatarak insanlığı şuursuzca bir tüketim çukuruna itti. Gerçekte neoliberal piyasa ekonomisinin önemli bir birleşeniymiş gibi yeryüzündeki bütün insanlara çalım satarken aslında IMF ve havarileri bu tutumlarıyla gerçek, adil bir pazar ekonomisinin gelişmesine geçit vermeyen bir çöl olup, insanlığın önüne dikildi. Para alıp satmak ekonomi olarak tanımlandı.

            Bilgisayarın işletim sistemine sızmış zararlı yazılımların -virüslerin- temizlenmesine benzer bir tarzda ekonomiye, daha doğrusu insanlığa kızılcık şerbeti niyetine kan içiren sonra da kusturan finansal sektöre dönüştürülmüş para ve onu her nevi dalaverenin, manipülasyonun, kirli siyasi oyunların fahişesi haline getiren "merkez sermaye elitlerinin" her türlü mekanizmaları "hukuk" kavramının maharetiyle "ahlak" sınırlarının içine çekilmek zorunluluğundadır. Aksi takdirde insanlığın ölüm fermanının adı "para" olur.

            15 Eylül 2011'de başlatılan Wall Street'i işgal hareketi aradan  bir yıldan fazla zaman geçmesine rağmen etkili eylemleriyle devam ediyor.

            ABD'nin New York, Doğu Brooklyn'deki evini kaybeden Kendall Jackman ve diğerleri evlerini kaybetmelerinin sebebinin hileli krediler olduğunu söylüyor. Pace Üniversitesi'nden Profesör George Martinez, bankacıların kredileri Wall Street şirketlerine sattığını, bunların değerinin kısa süre içinde düştüğünü söyledikten sonra "bankalar kirli işler çeviriyorlardı" dedi.

            Hindistan'ın kurucusu Gandhi şöyle söyler:

            "Söylediklerinize dikkat edin, düşünceleriniz olur.

            Düşüncelerinize dikkat edin, duygularınız olur.

            Duygularınıza dikkat edin, davranışlarınız olur.

            Davranışlarınıza dikkat edin, alışkanlıklarınız olur.

            Alışkanlıklarınıza dikkat edin, değerleriniz olur.

            Değerlerinize dikkat edin, karakteriniz olur.

            Karakterinize dikkat edin, kaderiniz olur."

            Evet, davranış ekonomisi-nörofinans operasyonlarıyla küresel para oyunları mevcut neoliberal ekonomik sistemin "paraizm" çıkmazında çok yaygın olarak kullanılmış olup, kullanılmaya da devam edecektir. Mevcut ekonomik sistem insanlığa çok duvar, az köprü yapmaktadır. Bu ise tıpkı Oğuz Atay'ın Tehlikeli Oyunlar'da söylediği gibi,"Kafam cam kırıklarıyla dolu doktor. Bu nedenle beynimin her hareketinde düşüncelerim acıyor"u çağrıştırıyor. Veya insanlık mevcut sistem ile hayata karşı topyekün Albert Camus'nun Yabancı adlı romanındaki gibi fanusta yaşayan, ilgisiz, gamsız bir canlıya dönüşerek şöyle diyecek: "Bugün annem öldü. Belki de dün, bilmiyorum."

            Ama her daim "ne de olsa her son, bir başlangıçtır." Eğer dünyayı değiştirmek istiyorsak zaman içinde önce kendimizi değiştirmeliyiz. Bunun için de "yeni" kendinizi bulmak için önce "eski" kendinizi kaybedin.