DEVA-Gelecek-Saadet… İttifak için start verildi DEVA-Gelecek-Saadet… İttifak için start verildi

ARZU ERDOĞRAL / ANALİZ HABER

Emekli Tuğgeneral Adnan Tanrıverdi, arkasında SADAT’ı ve birçok tartışmayı bırakarak bu dünyadaki süresini tamamlayıp 80 yaşında aramızdan ayrıldı. Peki Adnan Tanrıverdi kimdir, neler yaptı, SADAT’ı neden kurdu? Dahası SADAT nedir, ne yapar?

Ülkemizde son yılların en tartışmalı isimlerinden ve kuruluşlarından biri şüphesiz Adnan Tanrıverdi ve onun kurduğu SADAT idi. SADAT, Uluslararası Savunma Danışmanlık İnşaat Sanayi ve Ticaret adındaki şirketin kısa adı. 

SADAT çevresinde dönen tartışmalara değinmeden önce, Adnan Tanrıverdi’yi kısaca tanıtmak yarar var.

Zoolog olmadı, asker oldu

Tanrıverdi 8 Kasım 1944’de Konya Akşehir doğumlu. İlk, orta ve lise öğrenimini doğduğu yerde yaptıktan sonra, İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi Zooloji Bölümü’nde 1 yıl okuyup ayrıldı. Askerlik mesleğinde karar kılıp, 1964’de eğitimine başladığı Kara Harp Okulu’nu 1966’da bitirdi. Topçu subayı oldu. 1967’de Füsun Hanım’la evlendi; iki çocuğu var.

İstanbul, Tatvan, Burdur gibi yerlerde topçu birliklerinde görevler yaptı. Silahlı Kuvvetler Akademisi’ni 1980’de bitirdi. İlerleyen süreçte Genelkurmay Özel Harp Dairesi’nde Lojistik ve Harekat Şubesi’ni yönetti, başkan vekilliği yaptı. 1986-1988 yılları arasında Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Sivil Savunma Teşkilat Başkanlığı görevinde bulundu. 1992’de YAŞ kararlarıyla tuğgeneralliğe yükseldi. Çeşitli görevlerin ardından 1996’da kadrosuzluktan emekliye ayrıldı. 

Cami yaptırma derneğinden özel askeri şirkete

Emekli olduktan sonra bir süre Üsküdar FM’de radyo yöneticiliği, İhlas Marmara Evleri Cami Yaptırma ve Yardım Derneği’nde yönetim kurulu üyeliği gibi işlerde bulunduktan sonra, 22 Kasım 2009’da Adaleti Savunanlar Derneği (ASDER) Başkanı oldu. Bundan üç yıl sonra, 28 Şubat 2012’de SADAT’ı kurdu. Tanrıverdi bir röportajında, Bosna savaşı sırasında orada rastladığı Batılı özel askeri şirketlerin yaptığı işleri gördükten sonra kafasında böle bir şirket kurma fikrinin doğduğunu anlatmıştı. 

Tartışmalar da bu süreçle birlikte başladı. SADAT’ın bir iktidar/AK Parti projesi, hatta silahlı gücü olduğuna kadar vardırılan eleştirilerde, bu kuruluşa yüklenen gizli ajandalar olduğu savunuldu. Ortadoğu’da birçok ülkenin yönetiminin değiştiği dönemde arka arkaya birbiriyle ilişkili ve aynı ismin yönetiminde kurulan bu yapılar gereğinden fazla dikkat çekti. 
SADAT başta Müslüman ülkelerde olmak üzere dünyanın birçok yerinde orduları eğitme, modernize etme, araç ve silah temini, bakım ve onarımı gibi amaçlar taşıyor. 

Tanrıverdi bununla yetinmedi; 24 Mayıs 2013’te, bir think-tank özelliği gösteren Adaleti Savunanlar Stratejik Araştırmalar Merkezi Derneği’ni (ASSAM) kurdu. Bu kuruluş, İslam ülkelerinin birliğini sağlamaya ve bu birliğin teknik temellerinin oluşturulmasına katkı yapmaya yönelik söylemler geliştirerek çalışmaya başladı. 2017’de ASSAM, kamuoyuna bir deklarasyon açıkladı. İslam Ülkeleri Birliği Deklarasyonu adındaki bildiride; “İslam ülkeleri birliği oluşmasını engelleyecek tutum ve girişimlerin olması halinde, askeri güç kullanılarak birlik hükümlerinin kullanılması yetkisinin, İslam ülkeleri birliği parlamentosunda olmasını kabul eder ve zaruri buluruz” deniliyordu. 

Başkanı SADAT’ın da başında bulunan bir isim olunca, bu söylem ister istemez birtakım çevrelerin sinir uçlarına dokundu ve SADAT/Tanrıverdi tartışmaların odağına konuldu. Üstelik ASSAM, İslam birliğine yönelik bir de anayasa taslağı yazmıştı. 
Tartışmaların odağında olmasına aldırmazcasına, Tanrıverdi bu kez 19 Ocak 2013’te Yunus Uluslararası Doğa Sporları Derneği ve Deniz Sporları Kulübü’nü (YUSDER) kurdu. Bu derneği amacı, SADAT bünyesinde hizmet veren emekli askerlerin kondisyonlarını korumaları ve geliştirmelerini sağlamayı temel hedef alıyordu. 

Tüm bunların üstüne, Ağustos 2016’da Külliye’de oda sahibi oldu, cumhurbaşkanı başdanışmanlığına getirildi. Tüm bunlar, AK Parti iktidarına muhalif/karşı kesimlerin eline güçlü malzemeler verdi. Eleştiriler, iktidarın özel askeri şirket sahibi olduğu yönünde yoğunlaşırken, SADAT’ı savunanlarsa bu tür askeri şirketlerin artık dünyanın (ve büyük devlet olmanın) kaçınılmaz gereği olmasından hareket ettiler. Aslında tartışmaların sürmesinde, SADAT’ın Türkiye’deki ilk özel askeri şirket olması ve zihinlerde böyle yapının nereye oturtulacağının netleşememesinin de payı vardı. Örneğin, SADAT’ın Türkiye’de ve Türkiye dışında askeri kamplarının ve silahlı birimlerinin bulunduğu iddiası ortaya atıldığında bir kesim bunu eleştirirken bir başka kesim bunu doğru, yerinde ve gerekli buldu. 

Geçmişi Roma’ya kadar gidiyor

Özel askeri şirketler 1990’lı yıllarla birlikte dünyada yaygınlaşmaya başladı. Roma döneminin lejyonerlik yapısını andıran yönü bulunsa da, bu tür yapılar modern dünyanın getirdiği diğer gereklilikleri de taşıyor. Bünyelerinde daha çok emekli profesyonel askerleri barındırdıkları biliniyor. Irak, Libya, Suriye, Ukrayna gibi merkezi devlet otoritesinin zayıfladığı alanlar SADAT’vari yapıların boy göstermesine uygun yerler. 

Dünyanın “lejyonerleri”

Gelinen aşamada dünyada birçok özel askeri şirket var: Wagner, Blackwater, Sandline, Vinnel, MPRI, Dyncorp bunlardan sadece birkaçı. SADAT da kuruluş ve faaliyet bakımından bu yapıları örnek alıyor. Ancak SADAT İslam ülkelerine yönelik faaliyeti esas almasıyla diğerlerinden ayrılıyor. “Lejyoner şirketler” diyebileceğimiz bu yapılar bugün askeri eğitim, istihbarat, sıcak çatışma, çatışma sonrası destek, gayrinizami harp, danışmanlık, lojistik destek gibi birçok alanda faaliyet gösteriyor. Çoğunlukla paralı hizmet veriyorlar. 

Bu tür şirketlerin en önemli misyonu, devletlerin doğrudan müdahil olmalarının türlü sakıncalar doğuracağı alanlarda rahatlıkla sahaya sürülebilecek bir aparat olmalarında belirginleşiyor. Ancak Rusya örneğinde olduğu gibi bu askeri aparatların kullanımında sorunlar da çıkmıyor değil. Ukrayna savaşının başlamasının ardından, Wagner Lideri Yevgeni Prigojin, Rusya Devlet Başkanı’na, hatta Rusya devletine kafa tutmuş, bedelini “uçağının kaza sonucu düşmesiyle” ödemişti. 

Adnan Tanrıverdi’nin son yıllarında yaşlanma ve hastalık yüzünden işlerden el çekmesiyle birlikte, SADAT’ın başına küçük kardeşi Melih Tanrıverdi geçti. 

SADAT ne yaptı, ne yapıyor?

Kurulmasıyla birlikte tartışmaların odağında kalan SADAT, öncelikli olarak Suriye’de birtakım faaliyetler yürüttü; Suriyeli muhaliflere geniş çerçeveli askeri hizmetler verdi. Ayrıca çeşitli İslam ülkelerinde gerek ordu, gerekse polis teşkilatlarıyla birlikte çalışmalar yapıyor. SADAT’ın bugüne dek aralarında Suriye, Irak, Libya, Yemen, Türkmenistan, Katar, Somali gibi ülkelerin de aralarında bulunduğu 20’den fazla ülkede hizmet verdiği, yılda ortalama 17 proje gerçekleştirdiği biliniyor. 

Bu işleri Türkiye’de her çevre kendi kampının penceresinden gördü. FETÖ’nün giriştiği 15 Temmuz darbe girişiminde SADAT’ın bir “karşı darbeci” rolü üstlendiğine dönük iddialar da ortaya atıldı. Bu iddialar, kuruluşun AK Parti ve iktidarla doğrudan bağlantılı olduğuna dönüktü. İktidar çevreleri ve hatta Cumhurbaşkanı Erdoğan’sa bunu hep reddetti. 

SADAT’ın şimdilerde başında bulunan Melih Tanrıverdi, iddiaları cevaplandırırken şöyle demişti: “Türkiye içinde herhangi bir eğitim vermedik... Bizim Türk iç siyasetine dönük herhangi çalışmamız yok... Dünyanın hiçbir yerinde kendimize ait ya da kiraladığımız, bize tahsis edilmiş bir yer yok. Bir ülkeye hizmet verirken o ülkenin askeri kışlalarını veya eğitim merkezlerini kullanıyoruz”. 

SADAT şimdi küçük kardeşin yönetiminde

Kurucu başkan Adnan Tanrıverdi’den sonra SADAT ve kardeş kuruluşlarının akıbetinin ne olacağı merak ediliyor. Küçük kardeş Melih Tanrıverdi, ağabeyinden sonra da SADAT’ın faal olacağının işaretlerini, daha onun sağlığında yaptığı işlerle ortaya koymuştu. Adnan Tanrıverdi’nin işleri kardeşine devredip köşeye çekildiği uzunca hastalığı süresince İslam ülkelerinde yapılan işler de ortada. Görünen o ki SADAT faaliyetlerini kaldığı yerden sürdürecek. 

Yine görünen o ki, küresel manevra yeteneğine sahip ülkelerin bu tür oluşumlara yönelmesi, onları uluslararası birçok olası sorundan kurtarıyor; suistimallere izin vermeksizin Türkiye’nin de bu tür yeteneklere sahip olması bize yarar getirecektir.

Editör: Elif Erbay