MERT SAYAN – HABER MERKEZİ
Ukrayna’daki savaş, ABD ile Avrupa arasındaki ilişkilerin hem gücünü hem de kırılganlığını gözler önüne seriyor. ABD’nin bölgedeki rolüne duyulan ihtiyaç sorgulansa da Ukrayna’ya verilen desteğin büyük ölçüde ABD’nin askeri ve ekonomik katkılarıyla ayakta durduğu gerçeği değişmiyor. Bu durum, Avrupa’nın özerklik arayışını bir kez daha tartışmaya açıyor.
Uluslararası İlişkiler Uzmanı Doç. Dr. Kemal Çiftçi, Fransa’nın tarihsel olarak Avrupa siyasetinde belirleyici bir rol oynama arzusu taşıdığını vurguladı. Ayrıca, Fransa’nın Avrupa’nın merkezinde yer alan bir güç olarak, bu coğrafyada etkili olma isteği olduğunu belirtti. Ancak, Fransa’nın ABD’nin Avrupa işlerine fazla müdahale etmesinden hoşlanmadığını ifade etti. Çiftçi, Fransa'nın bu dengeyi kurma çabasının, ülkedeki içsel kapasite eksiklikleri nedeniyle her zaman başarılı olamayabileceğinin de altını çizdi.
Çiftçi, Fransa’nın 1618-1648 yılları arasında gerçekleşen Westphalia Barışı ve 30 Yıl Savaşları sürecinde Kardinal Richelieu’nun mezhep temelli değil, ulusal çıkar temelli bir siyaset izleyerek Avrupa'da önemli bir avantaj kazandığını belirtti. Bu stratejiyle Fransa'nın, 200 yıl boyunca Avrupa siyasetinde etkili olmaya devam ettiğini söyleyen Çiftçi, şöyle devam etti:
“Fransa’nın etkisi zamanla azalmaya başlamıştır. Almanya’ya karşı Birleşik Krallık, Rusya ve Fransa müttefik olarak birleşerek Almanya’yı dizginlemeyi başardı. Ancak, bu dizginleme sınırlı oldu. Nihayetinde, bu dizginleme ancak ABD ile Sovyetler Birliği’nin İkinci Dünya Savaşı sırasında müttefik olmalarıyla mümkün hale geldi”.
“AVRUPA’NIN KURTARICILARINDAN BİRİ ABD’DİR”
Çiftçi, günümüzde Avrupa’nın uluslararası siyaset anlayışını daha geniş bir çerçeve içerisinde değerlendirilmesi gerektiğini belirtti. Avrupa’nın tarihsel olarak birkaç kez kurtarıcısı olmuş iki ana gücün, Rusya ve ABD’nin büyük bir öneme sahip olduğunu vurguladı. Çiftçi, Avrupa’nın tarihi boyunca birkaç kez Rusya’nın, Almanlar ve Fransızların Avrupa’yı kontrol altına alması ve bu süreçte Avrupa’nın alt üst oluşu karşısında kurtarıcı rolü üstlendiğini belirtti.
Özellikle, Almanların Avrupa’yı yakıp yıkıp kontrol altına almaya başlamalarına karşılık, Rusların bu durumu dengelediğini ifade etti. Ayrıca, Rusya ile birlikte ABD’nin İkinci Dünya Savaşı sırasında Avrupa’yı kurtarma görevini üstlendiğini de ekledi.
Çiftçi, Sovyetler Birliği ve ABD’nin uluslararası alanda kendilerini gösterdikten sonra, Avrupa’nın bu süreçte geri plana düştüğünü belirtti. Avrupa’nın sömürgecilik sürecinin sona ermesi ve sömürgelerinin bağımsızlıklarını kazanmasıyla birlikte, Avrupa’nın uluslararası siyasetteki etkisinin giderek azaldığını ifade eden Çiftçi; “Bu azalma, Avrupa’nın etkisinin dışa taşmasına yol açtı ve küresel siyasetteki rolü önemli ölçüde geriledi” dedi.
“ABD OLMADAN AVRUPA KIMILDAYAMAZ HALE DÜŞER”
Çiftçi, günümüzde ABD olmadan Avrupa’nın hareket edemez hale geldiğini belirtti. Avrupa’nın tarihsel olarak başarılı aktörlerinin birbirlerinin kuyusunu kazdığına, birbirlerini pek sevmediklerine ve genellikle daha büyük bir tehdit karşısında bir araya gelme gereksinimi duyduklarına dikkat çekti. Çiftçi, Avrupalıların rasyonel ve akılcı olduklarını, bu yüzden büyük bir dış tehdit karşısında birleşmek zorunda kaldıklarını vurgulayarak; “Avrupa Birliği’ne giden yol aslında, Avrupa’nın ortak tehditlere karşı dayanışma arayışıyla şekilleniyor” diye konuştu.
“UKRAYNA MESELESİNDE AVRUPA KENDİ BAŞINA OLAMAZ”
Çiftçi, Avrupa’nın savaş durumunda birbirlerine olan bağımlılığını ve ABD’nin desteği olmadan ne kadar sınırlı kalacaklarını vurguladı. Çiftçi, geçmişte olduğu gibi, bugün de Avrupa’nın büyük güçlerinin yalnızca birkaç devletin desteğiyle hareket edebildiklerini belirtti. Özellikle Ukrayna’ya yönelik desteğin, Avrupa’nın kendi başına verebileceği bir şey olmadığını düşündüklerini, ABD’nin bu süreçteki önemli rolünü ifade etti. Ayrıca, Avrupa’nın Ukrayna’da Rusya’ya karşı etkin bir şekilde mücadele edebilmesinin, ABD’nin askeri, siyasi ve ekonomik desteği olmadan pek mümkün olamayacağına dikkat çekti.