MERT SAYAN – HABER MERKEZİ
İran, iç ekonomik kriz ve dış baskıların etkisiyle kritik bir dönemeçten geçiyor. ABD’nin uyguladığı stratejiler, sadece nükleer faaliyetlerle sınırlı kalmayıp, aynı zamanda İran’ın bölgedeki güç dengeleri ve askeri kapasitesine de yönelik. Bu durum, İran’ın gelecekteki dış politika tercihlerini ve bölgesel etkisini yeniden şekillendirebilir.
Samimi Haber’e konuşan Uluslararası İlişkiler Uzmanı Murat Cingöz, İran ile ABD arasındaki nükleer anlaşma sürecine dair açıklamalarda bulundu. Cingöz, ABD ile İran arasında nükleer anlaşmaya değinerek; “Tarihsel dönemi 2015 yılında, biliyorsunuz Obama döneminde İran ile ABD arasında bir nükleer anlaşma imzalanmıştı. Bu anlaşma 2016 yılında yürürlüğe girmişti. Lakin 2018 yılında Trump iktidara gelince bu nükleer anlaşmayı ortadan kaldırdı ve uygulamadı” diyerek bu gelişmeye dikkat çekti.
Cingöz, asıl önemli noktayı baştan vurgulamak istediğini ifade ederek; “Sürekli nükleer anlaşma ya da nükleer müzakere desek de aslında bu görüşmeler sadece İran’ın nükleer faaliyetleriyle sınırlı değil” dedi.
Nükleer müzakerelerin aynı zamanda İran’ın bölgesel faaliyetleri, direniş ekseni faaliyetleri ve füze teknolojisiyle de yakından ilişkili olduğunu vurgulayan Cingöz, bu boyutların konunun temel unsurları arasında yer aldığını altını çizdi.
“MESELE SADECE NÜKLEER FAALİYETLER DEĞİL”
Cingöz, İran’ın nükleer faaliyetleri ve müzakereleri hakkında dikkat çekici açıklamalarda bulunarak; “Sürekli nükleer faaliyetten ve nükleer müzakerelerden bahsediyoruz, ancak bu mesele kesinlikle sadece İran’ın nükleer faaliyetleriyle alakalı değil” diye vurguladı.
Cingöz, 2018 yılında Trump’ın nükleer anlaşmadan çekilmesinin gerekçesinin İran’ın uranyum zenginleştirme kısıtlamalarına uymaması olmadığını belirterek; “İran, 2015’ten 2018’e kadar, yani nükleer anlaşma döneminde, uranyum zenginleştirme ile ilgili kısıtlamalara her zaman uydu” dedi.
Trump’ın anlaşmayı iptal etmesinin asıl nedeninin İran’ın bölgesel faaliyetleri olduğunu ifade eden Cingöz; “Trump’ın gerekçesi, İran’ın Hizbullah, HAMAS, Yemen’deki Ensarullah ya da Beşar Esad rejimi gibi direniş ekseni denilen aktörlere verdiği destekti. Ayrıca, Irak’taki faaliyetleri de buna dahildi” diye açıkladı.
Cingöz, Trump’ın nükleer anlaşma ve müzakereleri gündeme getirirken arka planda İran’ın bölgesel faaliyetlerini kısıtlamayı ve füze üretim teknolojisini sınırlandırmayı amaçladığını vurguladı.
İran tarafının ise bu durumu ‘İran’ın silahsızlandırılması projesi’ olarak gördüğünü belirten Cingöz; “Bir açıdan bunu makul buluyorum. Çünkü nükleer anlaşma ya da nükleer müzakere olarak geçse de bu mesele kesinlikle sadece İran’ın nükleer faaliyetleriyle sınırlı değil. Zaten şu anda bildiğimiz kadarıyla İran henüz nükleer silah elde etmiş durumda değil” şeklinde konuştu.
“NÜKLEER SİLAHLA İLGİLİ FETVA VAR”
Cingöz, İran’ın nükleer silah elde etme konusuna bir fetvanın bulunduğunu ve bunu engellediğini ifade ederek; “Humeyni’nin bir fetvası var ve İran şu an itibarıyla o fetvayı değiştirmediği sürece, bu fetvaya göre nükleer silah elde edemez. Fetva değişmediği ya da yeni bir fetvayla güncellenmediği sürece İran nükleer silah geliştiremez” diye konuştu.
Öte yandan, karşı tarafın nükleer faaliyetleri gündeme getirerek İran’a baskı uyguladığını belirten Cingöz, “Bu yolla İran’ın füze teknolojisi faaliyetlerini ve bölgesel faaliyetlerini kısıtlamaya çalışıyorlar” diye vurguladı.
İran tarafının ise müzakere yoluyla nükleer faaliyetlerinden taviz verebileceğini dile getiren Cingöz, bu durumun bir pazarlık unsuru olarak masada olduğunu altını çizdi.
“İRAN ÇÖKMÜŞ DURUMDA”
Cingöz, İran ekonomisinin çökmüş durumda olduğunu belirterek, rejimin bu nedenle çökme tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu vurguladı. İran’ın büyük bir sorun yaşadığını söyleyen Cingöz, krizin boyutlarına dikkat çekerek; “İran müthiş bir ekonomik bunalım içerisinde” diye sözlerini tekrarladı.
Cingöz, Trump’ın maksimum baskı politikasını uygulayarak İran’ın içten çökmesini hedeflediğini ifade etti. Bunun bir strateji olduğunu belirten Cingöz şöyle devam etti:
“Trump, bu politikayla İran rejiminin buhranın içinde devrilebileceğini düşünüyor. Bir ölçüde bu, İran rejimini devirebilecek bir yol olabilir. Tabi bu nasıl gerçekleşecek? Gerçekleşir mi, gerçekleşmez mi? Onu bilemeyiz”.
“İRAN FÜZE TEKNOLOJİSİ KONUSUNDA ÇEKİMSER”
İran tarafının nükleer faaliyetleri konusunda taahhüt vermeye istekli olduğunu ifade eden Cingöz; “Ancak füze teknolojisi ve özellikle bölgesel faaliyetleri konusunda taahhüt verme noktasında çekimser” ifadelerini kullandı.
Hamaney’in Trump’ı ‘güvenilmez bir lider’ olarak nitelendirdiğini ve müzakereye karşı çıktığını hatırlatan Cingöz, diğer İranlı liderlerin de benzer açıklamalar yaptığını vurguladı.
Ancak, perde arkasında İran’ın diplomatik olarak ABD ile temasta kalacağını ve ABD’nin ne kadar taviz istediğini anlamaya çalışacağını düşündüğünü ifade eden Cingöz; “Eğer ABD, İran’ın bölgesel faaliyetleri ve füze teknolojisinde büyük tavizler isterse müzakere süreci pek iyi ilerlemeyebilir. Ama İran’ın verebileceği tavizler istenirse süreç ilerleyebilir” diye konuştu.
“KISITLI BİR SALDIRI OLABİLİR”
Cingöz, İran’a yönelik olası bir savaş ihtimaline dair görüşlerini de paylaştı. ABD ya da İsrail gibi aktörlerin, başka örgütleri ya da aktörleri kullanarak böyle bir adım atabileceğini ifade eden Cingöz; “Bir savaş ilanı vesaire olacağını açıkçası düşünmüyorum. Ancak kısıtlı bir saldırı olabilir. Örneğin, İran’ın bir nükleer tesisine yönelik kısıtlı bir saldırı olabilir” şeklinde konuştu.
Uluslararası İlişkiler Uzmanı Murat Cingöz, böyle bir durumda bile meselenin İran’ın nükleer faaliyetlerinden ziyade daha geniş hedeflerle ilgili olduğunu vurguladı. Askeri, siyasi ve ekonomik baskılarla İran’ın bölgesel faaliyetlerini ya da füze teknolojisi çalışmalarını azaltmasının hedeflendiğini altını çizen Cingöz, sözlerini şöyle tamamladı:
“Bu, görünürdeki kısmı asıl amaç İran’ın bölgesel faaliyetlerini kısıtlamak, İran’a zarar vermek ve baskı yaparak İran’ın daha da sıkışmasını sağlamak. Bu politikayla İran’ı köşeye sıkıştırıp ya bir rejim değişikliği ya da müzakere masasına oturtma amacı güdüldüğünü söyleyebiliriz”.